ATATÜRK SUÇLUSUN!...
SUÇLU, AYAĞA KALK, GÖR HALİMİZİ!...
ÇÜNKÜ!...
SUÇLU, AYAĞA KALK, GÖR HALİMİZİ!...
ÇÜNKÜ!...
Eğitimci Yazar
Av. Fethi BOLAYIR
Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı
“EY TÜRK GEÇLİĞİ!Av. Fethi BOLAYIR
Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı
BİRİNCİ VAZİFEN, TÜRK İSTİKLÂLİNİ, TÜRK CUMHURİYETİNİ İLELEBET MUHAFAZA VE MÜDAFAA ETMEKTİR.
MEVCUDİYETİNİN VE İSTİKBALİNİN YEGÂNE TEMELİ BUDUR. BU TEMEL, SENİN, EN KIYMETLİ HAZİNENDİR. İSTİKBÂLDE DAHİ, SENİ, BU HAZİNEDEN MAHRUM ETMEK İSTEYECEK, DAHİLİ VE HARİCİ BEDHAHLARIN OLACAKTIR. BİR GÜN, İSTİKLÂL VE CUMHURİYETİ MÜDAFAA MECBURİYETİNE DÜŞERSEN, VAZİFEYE ATILMAK İÇİN, İÇİNDE BULUNACAĞIN VAZİYETİN İMKÂN VE ŞERÂİTİNİ DÜŞÜNMEYECEKSİN! BU İMKÂN VE ŞERÂİT, ÇOK NÂMÜSAİT BİR MAHİYETTE TEZAHÜR EDEBİLİR. İSTİKLÂL VE CUMHURİYETİNE KASTEDECEK DÜŞMANLAR, BÜTÜN DÜNYADA EMSALİ GÖRÜLMEMİŞ BİR GALİBİYETİN MÜMESSİLİ OLABİLİRLER. CEBREN VE HİLE İLE AZİZ VATANIN, BÜTÜN KALELERİ ZAPTEDİLMİŞ, BÜTÜN TERSANELERİNE GİRİLMİŞ, BÜTÜN ORDULARI DAĞITILMIŞ VE MEMLEKETİN HER KÖŞESİ BİLFİİL İŞGAL EDİLMİŞ OLABİLİR. BÜTÜN BU ŞERÂİTTEN DAHA ELİM VE DAHA VAHİM OLMAK ÜZERE, MEMLEKETİN DAHİLİNDE, İKTİDARA SAHİP OLANLAR GAFLET VE DALÂLET VE HATTÂ HIYANET İÇİNDE BULUNABİLİRLER. HATTÂ BU İKTİDAR SAHİPLERİ ŞAHSİ MENFAATLERİNİ, MÜSTEVLİLERİN SİYASİ EMELLERİYLE TEVHİD EDEBİLİRLER. MİLLET, FAKR Ü ZARURET İÇİNDE HARAP VE BİTAP DÜŞMÜŞ OLABİLİR.
EY TÜRK İSTİKBALİNİN EVLÂDI! İŞTE; BU AHVAL VE ŞERÂİT İÇİNDE DAHİ, VAZİFEN; TÜRK İTİKLÂL VE CUMHURİYETİNİ KURTARMAKTIR! MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET, DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR!” diyerek;
FETHİ BOLAYIR VE TÜRK GENÇLİĞİ |
Demokratik ve laik Cumhuriyetin tüm nimetlerinden yararlanan herkese sesleniyoruz:
Atatürk’ün neden suç işlediğini ve suçlu olduğunu, bu yazımızı okuyunca anlayacaksınız ve bize hak vereceksiniz. Yıllardır Atatürk ilke ve inkılâplarına karşı örtülü-örtüsüz başlatılan ve zaman zaman da amacına ulaşma eğilimi gösteren, Cumhuriyet karşıtı tutum ve davranışlar ne yazıktır ki, adi ve alçakça devam etmektedir. Bu durumda ATATÜRK’ün suçlu olduğu kanıtlarıyla ortaya çıkmaktadır.
Atatürk, ulusal mücadelenin gerçeği olduğu için, Atatürk ulusal bir gerçek olarak, Türk Ulusunun mahşeri vicdan ve dehasını şahsiyetinde topladığı ve temsil ettiği için, Atatürk ulusal ve uluslararası bir gerçek, insanlık idealinin yararına insanlara barış ve güvenlik, özgürlük ve bağımsızlık ilkelerini aşıladığı, davranışlarını ona doğru yönelten bir insan olarak gerçeğin ta kendisi olduğu için SUÇLUDUR!...
İradesinin bütün kaynağını ancak Türk Ulusu’nun yaratıcı ve sonu olmayan ruhunda bulduğu, her türlü başarının sırrını, her türlü kuvvetin, kudrettin hakiki kaynağının ulusun kendisi olduğu inancını yüreğinin her zerresinde taşıdığı ve “Ulusal mücadeleyi yapan doğrudan doğruya ulusun kendisidir, ulusun evlatlarıdır.” Diyerek Türk Ulusu’nun büyüklüğünü ve tarihi rolünü ifade ettiği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Alman Generali L.V. Sanders, “Atatürk sevimli, sempatik, mütevazi duruşlu, fakat kararlarında aşırı derecede ısrarlı, dileklerinde sarsılmaz surette sebatlı, görüşlerini açıklamada tereddüde yer bırakmayacak derecede açık.” E. Herriot, “Onda hayranı olduğum iki harikulade vasıf vardır ki, biri alev gibi parlayan vatan sevgisi, diğer eserine mutlak bir mantık ve vahdet manzarası veren nefse hakimiyettir.” Clausewitz, “Atatürk, yenilmez iradesiyle bütün hayatı boyunca çok nazik durumlarda güçlükleri, hatta çaresizlikleri yenerek milletini selamete ulaştıran, bu yargının gerçekliğini ispat eden nadir komutan ve liderlerin başında gelmektedir.” Bu yabancı kimselerin cümlelerinde, kendisine layık görülen üstün dehaya sahip olduğu için SUÇLUDUR!...
“ Ulusumuz çok büyüktür. O, esaret ve aşağılığı kabul etmez. Ben 1919 senesi Mayıs’ında Samsuna çıktığım gün elimde, maddi hiç bir kuvvet yoktu. Yalnız Türk Ulusu’nun asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvete, bu Türk Ulusuna güvenerek işe başladım.” dediği için SUÇLUDUR!...
“ Milli mücadeleyi yapan, doğrudan doğruya ulusun kendisidir, ulusun evlatlarıdır. Ulus analarıyla, babalarıyla, hemşireleriyle mücadeleyi kendisine ilke edindi. Ulusal mücadeleyi kedisine ülkü edindi. Ulusal mücadele şahsi hırs değil, milli ülkü, milli izzeti nefis hakiki etken olmuştur.” dediği için SUÇLUDUR!...
“Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinden mahrumiyet, ulusun ve memleketin gerçek manasıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyet demektir. Biz, bunu temin etmeden barış ve sükuna erişeceğimiz inancında değiliz.” dediği için SUÇLUDUR!...
Türk ulusunun yüksek bir haysiyet ve karaktere sahip olduğuna ve özgür yaşamayı varlığının temel unsuru kabul ettiğine inanan Atatürk, “Türk ulusunun haysiyet ve izzeti nefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan dolayı, ya bağımsızlık, ya ölüm!...” dediği için SUÇLUDUR!...
Tüm egemenliğin kaynağının ulusun kendisi olduğuna işaret eden ve “ Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Kuvvet birdir ve o ulusundur. Ulus önünde, onun bağımsızlığının temini önünde, onun liyakat, ilerleme ve yenileşmesi önünde her kuvvet, ancak ulusun irade ve emeline uymak suretiyle yaşayabilir. Bütün dünya bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu ulusun başında hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da ulusal egemenliktir. Yalnız bir makam vardır, oda ulusun kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.” dediği için SUÇLUDUR!...
“ Ulusal egemenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.” dediği için SUÇLUDUR!...
Her şeyi Türk ulusu, onun yüksek menfaatleri için seferber etmek gerektiğini ve “ Kendilerine bir milletin talihi bırakılan adamlar, ulusun kuvvet ve kudretini yalnız ve ancak yine ulusun hakiki ve elde edilmesi mümkün menfaatleri yolunda kullanmakla görevli olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar.” dediği için SUÇLUDUR!...
30 Ağustos Bayramında tebrikleri kabulünde “ Bu zaferi kazanan ben değilim. Bunu asıl, tel örgüleri hiçe sayarak atlayan, savaş meydanında can veren, yaralanan, kendini esirgemeden düşmanın üzerine atılarak Akdeniz yolunu Türk süngülerine açan kahraman askerler kazanmıştır. Ne yazık ki, onların her birinin adını Kocatepe’nin sırtlarına yazmak mümkün değildir. Fakat hepsinin ortak bir adı vardır: Türk Askeri!... Tebriklerinizi onların adına kabul ediyorum!...” dediği için SUÇLUDUR!...
“ Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır.”sözünü söylediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Muasır medeniyet seviyesine ulaşılmasını Türk ulusundan isteyen, medeniyetin ufkunda Türk ulusunun, bir güneş gibi parlamasını yüreğinin her zerresinde duyan ve “Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdur.” diyen ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Hep ulus dedi, hep ulusun sesi ve kudreti dedi, hep ulusuna güvendi ve “ Ulusun uyanıklığına, ulusun ilerleme ve gelişme kabiliyetine güvenerek, ulusunun azminden asla şüphe etmeyerek Cumhuriyetin bütün gereklerini yapacağız. Birçok güçlükler ve engeller karşısında bulunduğumuzu biliyoruz. Bunların hepsini tetkik ile azim ve iman ile ve ulus aşkının sarsılmaz kuvvetiyle birer birer çözüp sonuçlandıracağız. O ulus aşkı ki, her şeye rağmen sinemizde sönmez bir kuvvet, dayanıklılık ve ateş kaynağıdır.” dediği için SUÇLUDUR!...
“ Medeni hukukta, aile hukukunda takip edeceğimiz yol ancak medeniyet yolu olacaktır. Hukukta idare-i maslahat ve hurafelere bağlılık, milleti uyanmaktan alı koyan en ağır bir kâbustur. Türk milleti, üzerinde kabus bulundurmaz.” dediği için SUÇLUDUR!...
Türk kadınına medeni tüm hakların verilmesini, onların toplumun en önünde yürümesini istediği, her işte ve oluşta erkekle omuz omuza olmasını çok önemsediği ve “ Daha endişesiz ve korkusuzca, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Büyük Türk kadınını çalışmamızda ortak yapmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmi, ahlaki, sosyal, ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapmak yoludur.” dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Ulusun hakiki kurtuluşunu eğitimde gördüğünü söyleyen, ulusun hür ve bağımsız olmasını eğitimde gören, insan cemiyetinin en fedakâr ve saygıdeğer unsurları olarak öğretmenleri işaret eden ve “Büyük ve asil milletimizin insan gücü üstündeki savaşma ve fedakârlıkları ile kazanılan zaferler pek parlak olmakla beraber, bizi henüz gerçek mutluluk ve kurtuluşa eriştirememiştir. Bu zaferlerin değerli sonuçlarını tamamen toplamak, birçok kan ve can karşılığında elde ettiğimiz milli istiklal ve hakimiyetimizi her türlü saldırıdan korumak için aynı emek, aynı kararlı davranış ve fedakar hisle daha çok, pek çok çalışmaya ihtiyaç vardır. Memleketi ilim, kültür, iktisat ve bayındırlık sahasında da yükseltmek, milletimizin her hususta pek sevimli olan kabiliyetlerini geliştirmek, gelecek nesillere sağlam, değişmez ve olumlu karakter vermek lazımdır. Bu kutsal amaçları elde etmek için savaşan aydın kuvvetlerin arasında öğretmenler en mühim ve nazik yeri almaktadır.” diyen, Atatürk bu söylemlerinden dolayı SUÇLUDUR!...
Halkımızın, yüksek karaktere, asil bir ruha sahip bulunduğuna inandığı ve gençlerin böyle bir halka hizmet etmekte güvenilir olması gerektiğine işaret ettiği ve “Bizim halkımız çok temiz kalpli, çok asil ruhlu, ilerlemeye çok kabiliyetli bir halktır. Bu halk eğer bir defa karşısındaki kimselerin samimiyetle kendilerine hizmet ettiklerine inanırsa her türlü hareketi derhal kabule hazırdır. Bunun için gençlerin her şeyden evvel ulusa güven vermesi lazımdır.” dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Her ulusal konuda, ruhunun derinliklerinden gelen ve tüm benliğimizi saran sözleriyle bize yol gösterdiği için ve de “Kültür işlerimiz üzerine, ulusça gönüllerimizin titrediğini bilirsiniz. Bu işlerin başında da Türk tarihini, doğru temellerin üstüne kurmak; öz Türk diline, değeri olan genişliği vermek için candan çalışmakta olduğunu söyleyelim. Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, alakalı olmasını ister. Milli şuurun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz.” diye ulusal bir düşünceyi ortaya koyduğu için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
“Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
Ben fani bir insanım, bir gün öleceğim, büyüklüğüne ve üstün kabiliyetlerine inandığım Türk Ulusu’nun gerçek tarihinin yazılmasını sağlığımda görmek istiyorum.” dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Türk Ulusu’nun geleceğini ve Cumhuriyeti, yüksek karakter ve meziyetlere sahip olarak gördüğü Türk Gençliği’ne emanet ettiği ve “Gençler! Vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır. Her şeye rağmen muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız, aziz memleket ve ulusum hakkındaki sonsuz sevgim değil, bu günün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdür.
Gençler için vatani işlerde ölmek söz konusu olabilir. Lakin korkmak asla!
Gençler! Cesaretimizi takviye ve devam ettiren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız.
Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz.” dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Tüm varlığını ulusuna adadığı ve her şeyini Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve ulusuna feda ettiği için ve “Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir. Türk! Öğün. Çalış. Güven. Türk ulusu büyük bir arslandır. Biz hepimiz onun tüyleri arasına sıkışmış ve sığınmış göz ile görünmez küçük varlıklarız. O arslanın büyüklük hareketleri ve hamleleri ise inkılâp hareketleri ve hamleleridir. Bu arslanı tahrik edebilmek... işte bizim için iftihar edilebilecek rol budur.
Bu dünyada göçecek, Türk Ulusuna veda edeceklerin çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara, son sözü bu olmalıdır: Benim Türk ulusuna, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.
Bu sözler bir ferdin değil, Bir Türk Ulusu duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere mütemadiyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Ulusunun nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.” “Düşman adım adım her tarafı işgal ederek Ankara’ya kadar gelecek olursa, ben bir elime silahımı bir elime de Türk Bayrağını alıp Elma Dağı’na çıkacağım. Burada tek başıma, son kurşunuma kadar düşmanla çarpışacağım. Sonra da bu mukaddes bayrağı göğsüme sarıp şehit olacağım. Bu bayrak kanımı sindire sindire emerken, ben de milletim uğruna hayata veda edeceğim. Huzurunuzda buna ant içiyorum.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
“Benim için en büyük korunma noktası ve şefaat kaynağı ulusumun sinesidir. Bu ulus, kılı kıpırdamadan dava uğruna ve benim uğruma, canını vermeye hazır olmasaydı, ben hiçbir şey yapamazdım.” dediği ve Türk ulusunun bu yüksek vatan sevgisini ortaya koyduğu için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Laiklik ilkesiyle dinimizi dünya işleri içinden çekip çıkardığı ve layık olduğu yere oturttuğu ve “Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur, biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslâm’ın menfaatine uygunsa bize sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmasaydı, son din olmazdı.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Uğruna ömrünü verdiği ulusuna hiçbir zaman yalana, hayale ve gerçek dışılığa başvurmadan gecesini gündüzüne katarak çalıştığı ve “Yemin mukaddes bir sözleşme demektir. Namus sahibi olan bir kimse verdiği sözden dönemez. Asla hatırdan çıkarmamalısınız: Bizim en büyük kuvvetimizi, bugün de, yarın da dürüst, açık bir siyaset ve sözlerimize bağlılık teşkil edecektir. Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır. Hakikati konuşmaktan korkmayınız.” dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Ulusal iradeye, ulusa hizmet etmeye ve onun hizmetkârı olmaya hayatı boyunca özen gösterdiği için ve “Ulusa efendilik yoktur. Hizmet etme vardır. Bu ulusa hizmet eden, onun efendisi olur. Benim istediğim sadece memleket işlerinin Büyük Millet Meclisinde, Türk Ulusu’nun gözü önünde açıkça konuşulmayacak hiçbir işi yoktur. Memleket, dayanışma isteyen bir birliğe muhtaçtır. Alelâde politikacılıkla ulusu parçalamak hıyanettir.” dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Ulusun bireylerinin kabiliyetine öyle inanıyordu ki, bu ulusun her ferdinin ekonomik kalkınmada üzerine düşen sorumluluğu yerine getireceğinde asla şüphesi olmadığı için ve “Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin hür, bağımsız, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir. Türkiye bu kalkınmada, iki büyük kuvvet dizisine dayanmaktadır. Toprağın iklimleri, zenginlikleri ve başlı başına bir servet olan coğrafi vaziyeti ve bir de Türk Ulusunun silah kadar, makine de tutmaya yaraşan kudretli eli ve ulusal olduğuna inandığı işlerde ve zamanlarda, tarihin akışını değiştirir kahramanlıkla beliren, yüksek sosyal benlik duygusu. Yeni Türkiye Devleti, temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kurulacaktır. Yeni Türkiye Devleti cihangir bir devlet olmayacaktır. Fakat yeni Türkiye Devleti, bir ekonomi devleti olacaktır.” dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Her alanda tam bağımsız olmayı Türk Ulusunun asla vazgeçilemez özelliği olarak kabul eden ve bu ulusa da bunun yakışacağına inanan ve “Bugünkü savaşlarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünlüğü ise ancak mali bağımsızlıkla mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olursa, o devletin bütün hayati kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır. Çünkü her devlet organı ancak mali kuvvetle yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart, bütçenin ekonomik bünye ile orantılı ve denk olmasıdır. Bundan ötürü devlet bünyesini yaşatmak için dışarıya müraacat etmeksizin memleketin gelir kaynaklarıyla idareyi temin ve çare tedbirlerini bulmak lazım ve mümkündür. Azami tasarruf ulusal özelliğimiz olmalıdır.”diyen Atatürk, bu söyleminden dolayı SUÇLUDUR!...
Ulusal ve uluslar arası barışı temel prensip olarak kabul ettiği, huzur ve mutluluğun bu temel prensipten geçtiğine işaret ettiği ve “Türkiye’nin güvenliğini gaye tutan, hiçbir ulusun aleyhinde olmayan bir barış istikameti bizim daima prensibimiz olacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta barış, dünyada barış gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve ilerlemesinde en esaslı etken olsa gerektir. Buna elimizden geldiği kadar hizmet etmiş ve etmekte bulunmuş olmak bizim için övünülecek bir harekettir. Yurtta barış, dünyada barış için çalışıyoruz.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Fransız Büyükelçisine sohbet esnasında, “Ben toprak büyütme isteklisi değilim. Barış bozma alışkanlığım yoktur. Ancak anlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu alamazsam edemem. Büyük Millet Meclisi kürsüsünden ulusuma söz verdim: Hatay’ı alacağım... Ulusum, benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun huzuruna çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem. Yenilirsem bir dakika yaşayamam. Bunu bilerek ve sözümü mutlaka yerine getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lütfen bildiriniz ve doğrulayınız Ekselans...”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Ulusu için çok sevdiği askerlik mesleğinden ayrılıp sine-i millete dönen ve onların içinde bir fert olarak ulusal mücadeleyi başlattığı için ve “Ulus ve memleketin sayesinde kazanılan rütbe ve refahın bir ehemmiyeti, bir kutsallığı vardır. Biz bunlardan ancak yine bu aziz ulus ve memlekete borçlu olduğumuz son bir namus vazifesini yapmak için ayrıldık. Ulusun kendi hayatını kurtarmak, kendi meşru hakkını müdafaa etmek için çıkardığı sese iştirak etmek her kendini bilen vatandaşın vazifesidir. Eğer bu ulus, bu memleket parçalanacak olursa umumi şerefsizliğin yıkıntısı altında şunun bunun kişisel şerefi de parça parça olur. Biz, o umumi şerefi kurtarabilmek için harekete geçen ulusa ruhumuzla iştirak ettik. İştirakimize mani olabilecek şahsi rütbeleri, mevkileri de umumi şerefi kurtarmağa yönelmiş bir gaye uğruna feda ettik.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Ulusun bağımsızlığı uğruna her türlü mevki ve makamı elinin tersiyle ittiği için ve “Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben ulusumun ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Çocukluğumdan bu güne kadar ailevi, hususi ve resmi hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence, bir ulusa şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple ulusal bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Ulus ve memleketin menfaatleri gerektirdiği taktirde insanlığı teşkil eden uluslardan her biriyle medeniyet gereği olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak benim ulusumu esir etmek isteyen herhangi bir ulusun da bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
En büyük vatansever ve milliyetperver olarak tüm varlığını Türk Ulusu’nun refahı, mutluluğu ve bağımsızlığı uğruna vermesinden dolayı ve “Her zaman tekrar mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer ben herhangi bir teşebbüste ön ayak olmuşsam bu hizmet ve teşebbüsün temel kaynağı saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına varlığımı, hayatımı vereceğim aziz ulusuma dayanmaktadır. Bir ulusa güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalade işler yapmağa kabiliyetli kahramanlar bulunabilir, ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar. Ben, ulusumun duygu ve düşüncelerini yakından tanımaktan, aziz ulusumda gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı belirtmekten başka bir şey yapmadım. Onun bu kabiliyet ve duygularını sezip tanımakla övünüyorum. Ulusumdaki bugünkü zaferleri doğrulayabilecek özelliği görmüş olmak... Bütün bahtiyarlığım, işte bundan ibarettir.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Türk Ulusu’nun düşünce yapısının çağdaş, bilim ve teknoloji temeline oturtmayı en büyük ideallerinden biri olarak gördüğü ve “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görüşü ile uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. İnkılâpların ana ilkesi budur. Bu gerçeği kabul etmeyen zihniyetleri darmadağın etmek zaruridir, şimdiye kadar ulusun beyinlerini paslandıran, uyuşturan, bu anlayışta bulunanlar olmuştur. Her halde anlayışlarda var olan uydurma ve boş fikirler tamamen çıkarılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyine gerçeğin nurlarını sokmak imkansızdır.” diyen ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Tüm dünya uluslarının mutluluk ve huzur içinde yaşamasını istediği, yurtta ve dünyada barışı işaret ettiği, kendi ulusu için dilediklerini, başka uluslar için de dilediğinden ve de, “İnsan mensup olduğu ulusun varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya uluslarının huzur ve refahını düşünmeli ve kendi ulusunun mutluluğuna ne kadar kıymet veriyorsa, bütün dünya uluslarının mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü, dünya uluslarının mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya ulusları arasında huzur, anlaşma ve iyi geçim olmazsa, bir ulus kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan yoksundur. Onun için ben, sevdiklerime, şunu tavsiye ederim:
Ulusları yönetenler doğal olarak öncelikle kendi ulusunun varlığı ve mutluluğunun gerçekleştiricisi olmak isterler. Fakat aynı zamanda bütün uluslar için aynı şeyi istemek lazımdır. Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir ulusu, bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir... İşte bu düşünüş, insanları, ulusları ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, ulusal olsun, daima kötü olarak kabul edilmelidir.” dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Bir ulusun namuslu ellerle yönetilmesinin temelinin okullarda ve eğitimle atıldığına, her türlü ulusal hizmet ve vazifelerin yapılmasında sağlanacak bilgilerin okulda ve eğitim yoluyla mümkün olacağına inandığı ve “Okullar, genç beyinlere, insanlığa hizmeti, ulus ve memlekete sevgiyi, şerefi, bağımsızlığı öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takip edilmesi en uygun olan, en güvenli yolu belletir... Memleket ve ulusu kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır. Bunu sağlayan okuldur. İlim ve fen teşebbüslerinin faaliyet merkezleri okuldur. Ayrıca Türk Devletinin dinamik ideallerini Türk gençliğinin beyninde ve Türk Ulusu’nun bilincinde daima canlı bir halde tutmak, üniversitelerimize ve yüksek okullarımıza düşen başlıca vazifedir.
Türkiye’nin eğitim ve öğretim politikasının her derecesini, tam bir netlik ve hiçbir tereddüde yer vermeyen açıklık ile ifade etmek ve uygulamak lazımdır. Bu politika tam anlamıyla ulusal bir nitelikte görülebilir.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
“Ulusal eğitimimizin temel ilkelerinden biri, eğitimimizin ulusal olmasıdır” diyor, Atatürk. “Türk ulusal kültür düzeyini çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarılmasında, başlıca amacının milli eğitimi her yönüyle ulusal niteliklere sahip kılmaktır. Türk Ulusu’na gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü ilminden, buluşlarından, ilerlemelerinden istifade ile bunları benimseyip kullanmalı, ancak, asıl temel kendi içimizden çıkarılmalıdır. Türk Ulusu’nu başarıya götürecek güçte ve nitelikte olmasını öngördüğü eğitim sistemi, ulusal olmalıdır. Eğitim sisteminin ulusal nitelikte olması; Türk Devleti’nin dayandığı tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik esaslarına, Türk benliğine ve Türk Devleti’nin devlet hayatı, fikir hayatı ve ekonomik hayattaki bütün müesseseleri ile uyacağı ve uygulayacağı Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılâpçılık ilkelerini benimseyip uygulamasından gelir. Gerçekte ulusal niteliklerin Türk gençliğinin beyninde ve Türk Ulusu’nun bilincinde daima canlı tutularak uygulamalarını sağlayacak ulusal eğitim sistemidir. Eğitim sistemini bu ilkelerin tümünü birlikte ve birliğini kollayarak uygulamalarını sağlayarak, Türk Ulusu’nun ihtiyacı olan fikren ve bedenen güçlü nesiller yetişmesi, Türk Devletinin geleceği için güvencesidir...” diyerek bu yüce duyguların eğitimin temel harcı olarak işaret ettiği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Kadın-erkek demeden tüm fertlerimizin eşit esaslar çerçevesinde eğitilmeleri, kız ve erkek çocuklarımızın aynı şekilde ve eşit olarak öğrenim görmelerini, böylece oluşturulan eğitim ve öğretim birliğinin, tüm Türk ulusunun ilmi olmasını sağlayacağına yürekten inanan ve “Bir toplum, bir ulus, erkek kadın denilen iki cins insandan oluşur. Mümkün müdür ki, bir kitlenin bir parçasını ilerletelim. Diğerini görmemezlikten gelelim de kitlenin tümü ilerlemeye imkân bulabilsin? Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok, ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme ve yenileşme sahasına birlikte kesin aşamalar yaptırmak lazımdır. Böyle olursa, inkılap başarılı olur.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Gerçek disiplinin; öğrendiğini benimseyen, uygulayan, yapıcı ve yaratıcı, ulusal şuura sahip, güven duyan kimselerle sağlanacağına ve eğitimde gerçek başarının öğretmenin kıymetinden, yeteneğinden ve üstün vazife şuurundan geçeceğine inanan ve “Öğretmen; yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakârlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir... Biliyorsunuz ki, görüşlerin, programların kesin ve açık olması çok önemli olmakla birlikte, etkili ve verimli olabilmesi, anlayışlı ve fedakâr öğretmenlerce, okullarımızda çok büyük bir özen ve istekle uygulanmasına bağlıdır... İşte, bu özellikle sizden rica edeceğim şey budur. Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır... Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı nesiller ister.”diyerek öğretmen ve eğitimcilere hitabettiği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Ulusal kültürün ve çağdaş medeniyetin en tabii ve vazgeçilmez hakkı olduğuna, ulusal kültürün maddi ve manevi etkenlerini bir arada devamlı geliştirmek ve çağdaş uygarlık düzeyinin üzerinde tutmayı temel amaçları arasında kabul ettiği, buna yürekten inandığı için ve “Türk ulusuna çok yaraşan yüksek ideal, onu, insanlığa hakiki huzurun temini yolunda kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta başarılı kılmaktadır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni niteliği ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Medeniyetin yolunda yürümek ve başarılı olmak hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde duraksayanlar veyahut bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak cahilliği ve tedbirsizliğinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkumdurlar. Medeniyet yolunda başarı, yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Medeniyetin coşkun seli karşısında direnmek boşunadır ve o gafil ve o itaatsizlere karşı çok amansızdır. Dağları delen, göklere uçan, göze görünmeyen zerrelerden yıldızlara kadar her şeyi gören, aydınlatan, inceleyen medeniyetin kudret ve yüceliği karşısında çağdışı kalmış zihniyetlerle, ilkel, boş inançlarla yürümeye çalışan uluslar yok olmaya veya hiç olmazsa esir olmaya, aşağılanmaya mahkumdurlar. Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarımızın ve atalarımızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Kişi hak ve özgürlüklerine en üstün değeri veren, kişi ve toplum ilişkilerinin özünde bu üstün değerin önemine işaret eden, dolayısıyla toplumumuzda en üstün değere sahip olması gerekenin Türk kadını olduğuna inanan, toplumumuzda kadının yerinin yüksek ve şerefli olduğuna dikkat çeken Atatürk, “Şuna inanmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. Türkiye Cumhuriyetinde kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en saygın yerde, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır. Kadınlarımızın her millette olduğu gibi, bizim milletimiz içinde ne kadar yüksek önemi olduğunu söylemeye lüzum yoktur. Daha esenlikle, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Bu yol, büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak yapmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmi, ahlaki, sosyal, ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekleyicisi yapmak yoludur. Dünyada hiçbir ulusun kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, ulusumu kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim diyemez.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Gençliğe hitabında, Türk gençliğine nelere dikkat etmesi ve gerektiği zaman nasıl davranması icap edeceğine önemle işaret ettiği, Türk gençliğini; ahlaklı, kültürlü, memleket sorunları ile ilgili, ulusal karakteri temsil eden, çalışkan ve vatansever bir gençlik olarak gördüğü için ve “Ulusun bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkamda kalmayacaktır. Türk çocuğu, çok zekisin, bu belli; fakat, zekanı unut, daima çalışkan ol. Denilebilir ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz. Yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır: çalışkan olmak.”dediği için, ayrıca gençlerden isteği olan “Almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız. Siz, genç arkadaşlar, yorulmadan beni takibe söz vermişsiniz. İşte ben, özellikle bu sözden çok duygulandım. Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey, yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakika da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk, her insan, her canlı için doğal bir durumdur. Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.”diyerek Türk Gençliği’ne yürüyecekleri ve izleyecekleri yolu gösterdiği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Dini lüzumlu bir müessese olarak gören, dinsiz milletlerin devamına imkân olmayacağına, dinin kul ile Allah arasındaki bir bağlılık olduğuna özellikle işaret ettiği için ve “Bizim dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçüsü vardır. Bu değer ölçüsü ile herhangi bir şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur, biliniz ki, o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatlerine, İslâm’ın menfaatine uygunsa bize sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı, son din olmazdı. Türkiye Cumhuriyeti’nde her yetişkin, dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli dinin merasimi de serbesttir. Yani, ibadet hürriyeti vardır. Tabiatıyla ibadetler, güvenlik ve genel adaba aykırı olamaz, siyasi gösteri şeklinde de yapılamaz. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Atatürk; ekonomik kalkınmada tam istihdamın, hızlı ve dengeli sermaye birikiminin, dış ödeme dengesinin, dengeli gelir dağılımının, enflasyonsuz yüksek bir büyüme hızının, dengeli bir bölgesel kalkınmanın, özel girişim işletmelerini geliştirmenin, hızlı teknolojik gelişmenin sağlanmasını özenle ve özellikle işaret ettiği için SUÇLUDUR!...
Atatürk suçludur çünkü, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Türk ulusunun idaresinde ve korumasında ulusal birlik, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz hedeftir. Ulusal kültürün her çağda açılarak yükselmesini Türkiye Cumhuriyetinin temel dileği olarak sağlayacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş kültür seviyesinin üstüne çıkaracağız. Çağdaş demokraside ferdi hürriyeti düşünürken her ferdin ve nihayet bütün ulusun ortak çıkarı ve devlet varlığı göz önünde bulundurulmalıdır. Memleketin ve inkılâbın içerden ve dışardan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve Cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması lazımdır... Aynı cinsten olan kuvvetler ortak amaç yolunda birleşmelidir. Bir yurdun en değerli varlığı yurttaşlar arasında ulusal birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve kabiliyetlerinin olgunluğudur.” Diyerek çağdaş, aydınlık, ulusal birlik ve çalışkanlığı hedefleyen yolu göstermektedir.
Türk Ulusu’nun en büyük özelliğinin hür ve bağımsız olarak yaşamak olduğuna inanan ve “Türk Ulusu, yüzyıllardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklali yaşamak için şart saymış bir kavmin kahraman evlatlarından ibarettir. Bu ulus, istiklalsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir ulus, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık olamaz. Hürriyet ve istiklal
benim karakterimdir. Ben ulusumun en büyük ve ecdadımın en kıymetli mirası olan, istiklal aşkı ile dolu bir adamım.”diye haykıran Atatürk bu söylemlerinden dolayı SUÇLUDUR!...
Dünyanın hiç bir liderinde mevcut olmayan vatan ve ulus sevgisini, içinde sönmeyen bir meşale gibi yüreğinde ve beyninde son nefesini verdiği ana kadar taşıdığı için ve “Ulus sevgisi kadar büyük mükâfat yoktur. İstiklal harbinde benim de ulusuma ettiğim birtakım hizmetler olmuştur. Fakat, bunlardan hiçbirini kendime mal etmedim. Yapılanın hepsi ulusun eseridir, derim; aranacak olursa, doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyetler kurmuş bir ırkın ve ulusun çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri sürmeliyiz; bu güne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi çalışmalar da bunlar arasındadır. Beni seven arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil, fakat mensup olduğumuz ulus için elbirliği ile çalışalım, çalışmaların en yükseği budur.”dediği için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
Asırlar boyu hür ve bağımsız olarak yaşamış, ancak Mondros ve Sevr Antlaşmalarıyla her türlü hakkı ve hukuku elinden alınmış olan bu büyük ulusun önüne düşerek ya istiklal, ya ölüm parolasıyla yola çıkıp Kurtuluş Destanı yaratan Atatürk, yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri içinden modern, demokratik, laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğu, ulusal egemenliği ulusunun eline verdiği için SUÇLUDUR!...
“Esas Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık olamaz.”gibi yüce bir duyguyu içinde taşıdığı için ATATÜRK SUÇLUDUR!...
“Ben, yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı olarak kalmalıyım. Bu sebep milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettiği taktirde, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereği olan dostluk, siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle taktir ederim. Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan sarfınazar edinceye kadar amansız düşmanıyım.”dediği için
ATATÜRK SUÇLUDUR!...
“Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden rahat yaşama yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar.” söylemlerinden dolayı yüce ATATÜRK SUÇLUDUR!...
TÜM VARLIĞIMIZLA
BU SUÇLUNUN
İZİNDEYİZ,
YOLUNDAYIZ.
BU SUÇLARI
EBEDİYEN İŞLEMEYE
ULUS OLARAK
DEVAM EDECEĞİZ.
Bu Suçlu Adam İçin Bakınız Ne Diyorlar?...
Şeklen güzel ve çehresi çok mânalı olan Atatürk, psikoloji bakımından bariz vasfını, hür ve müstakil bir karakterde oluşunda gösterir. Çocukluğundan ölümü anına kadar bu istiklâl meylini bir an terk etmemiştir. Bu itibarla müstakil Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunda, kurucusunun şahsi karakterine Türk Milleti’nin minneti ve borcu büyüktür. Pek çok fertlerde İstiklâl meyli, onları bencil ve çekingen yaptığı, hatta münzevi bir hayata sürüklediği halde Atatürk’ün diğer bir vasfı olan cemiyet ve kalabalık sevgisi; kendisini halkçı, milliyetçi ve insaniyetçi yapmıştır. Türk oluşunu ve Türk cemiyetine bütün mazisi, hali ve istikbaliyle bağlanışını kendisi için büyük bir saadet kaynağı bilmesi; bu duygunun zeval bulmaz bir eseridir. Atatürk’ün bütün müstakbel Türk nesillerine kalacak en kuvvetli nasihat ve vasiyeti şu sözde toplanır:
“Ne mutlu Türk’üm diyene!...”
Atatürk, Türklerin milli kahramanıdır. Omuzlarında taşıdığı askerlik işaretlerinin en küçük rütbesinden başlayarak ve derece derece baş olup yükselerek, Trablusgarp’ta, İstanbul’un kapısı Çanakkale’de, Filistin ve Doğu cephelerinde, nihayet kendisinin önderi olduğu İstiklâl Mücadelesi’nde, daima muzaffer bir kumandan sıfatıyla düşmanla dövüşmüştür. Atatürk, küçük rütbeli subaylığından başlayarak Türk ordularının Başkumandanlığında bulunduğu zamanlar dahil olmak üzere, bütün askerlik hayatında daima komuta ettiği kuvvetleri başarıya götürecek ihtimallerin en kesinini, her tehlikeyi göze alarak ve her şeye rağmen ihtiyar etmekte tereddüt etmemiştir. Başkaları için başarısızlıklar doğuracağı zannını veren bu cüretli kararlara teşebbüste çok kere en büyük mesuliyeti tek başına üzerine almaktan çekinmemiştir. Fakat bunda harikulâde bir cesaretle, itinalı bir düşme, hesaplama ve ihtiyatın hissesi büyüktür. O’nun askerlik dehâsı bu iki zıt kabiliyeti birleştirmesindendir.
Kahramanlığını, şahsi ihtiraslardan kurtaran sıfatı ise, vatanseverliğidir. En büyük hizmetler ve gayretlerle haklı olarak kazanmış olduğu rütbeleri söküp bir “ferd-i millet” sıfatıyla İstiklâl Mücadelesine girişmesi; ondaki vatan ve millet sevgisinin üstünlüğü, bu uğurda fedâ etmeyeceği hiçbir şeyin bulunmadığını ispat etmiştir. Hayatının son yıllarında Hatay meselesinde aldığı iradeli ve hareketli durum, bu vasfın onda ölümüne kadar devam ettiğini gösterir.
Onun kahramanlığını ve yurtseverliğini, yalnız muharebe meydanlarında değil, millet kürsülerinde de gördük. En sıkıntılı ve çapraşık zamanlarda halk arasına karışmaktan çekinmeyen, millet kürsüsüne atılmaktan kendini alamayan Atatürk; hareketleri kadar sözleri ile de, Türk tarihinin şerefli kahramanlarından biri olmuştur.
Atatürk en geniş manasında bir cemiyet değiştirici, islâhatçı ve inkılâpçıdır. Gerçekçi bir görüş ve düşünüş kudretine gereği gibi sahip olan Atatürk; içinde çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği Osmanlı Cemiyeti’nin ne olduğunu çok iyi görmüştür. Müstakil Türkiye Devleti’nin kuruluşundan sonra medeniyette ilerlememize asırlarca engel olan bu kurumlar ve kıymetlere, ruhundaki engin mücadele kudret ile taarruz etmiştir. Saltanatın ilgası, hilâfetin kaldırılması, medeni kanunun kabulü, medrese ve tekkelerin kapatılması, harf inkılâbı, serpuş değişmesi ve kisve meselesi, kadın erkek eşitliği; içine girdiğimiz büyük reform hareketlerinin birer önemli ve ünlü safhasıdır. Teferruatı üstünde durulmayarak esasiyle mütalâ edilmesi gereken, milli dil ve milli tarih hareketleri ise “Yeniden doğma” Renaisance hareketlerimizin başlangıç safhalarıdır. Milli karakterimizi daima mahfuz tutarak Garplı bir cemiyet olmamızda toplanan bu inkılâpçılık ruhunun ülküsü; Atatürk’ün vicdan ve idrâkında şu düsturla kendisini ifade etmiştir.
“Cumhuriyetimizi muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.”
Atatürk, bütün bu vasıfları ve hareketleri ile ülküsünü gerçekleştirme yolunda dünya tarihinde benzeri nadir görülebilen diplomatlardan biri olmuştur. Ondaki inandırma kuvveti, şahsiyetinin çekici tesiri, yalnız dostlarını değil, düşmanlarını bile, kendine hayran etmesinde, hattâ bağlıyabilmesinde açık olarak görülür. Karar aldıktan sonraki hareketlerinde iradeli ve azimli görünüşüne rağmen neticeyi elde etmekte gösterdiği zekâ intibak kabiliyeti, onun diplomatlıktaki başarısının ve üstünlüğünün delilidir. Muharebede maharetli bir komutanın taktiklerini, Atatürk’ün dış ve iç siyaset meselelerini halletmesinde bütün inceliğiyle görmemek kabil değildir. Bu mücadeleci ve harp meydanlarının döğüşçü insanından “Yurtta sulh, cihanda sulh…” düsturunu işitebilmek için, onun ruhuna ne kadar asil ve anlayışlı bir duygu, zakâsında ne kadar uzağı gören bir kudret bulunmalıdır?
Atatürk her şeyiyle büyük bir insandı. Tarih onu, Türk Milleti’nin en ünlü evlâtlarından ve insanlığın en haklı şereflerinden biri sayacaktır.
İslam Ansiklopedisi, “Atatürk Özel Sayısı”
YORUM VE KATKILAR:
Sayın Mustafa Nevruz SINACI Bey,
Sayın Fethi BOLAYIR Bey, kıymetli bir ögretmen arkadasımız.
Ben de Emekli ögretmenim.Cumhuriyet, zorlu dönemlerden gecerek buraya geldi.
Kıymetli siyasetci, Inönüyü elestirebiliriz. Bugün TC yi savasa soksaydı, belki TC cok farklı yerde olacaktı. Biz bir Japonya, Kore degiliz, Cin hic degiliz. Her zaman icerden ve dısardan engelleniyoruz. Gazi Mustafa Kemal, halkın kanını emen sahte din tacirlerinden TC yi korumak istemistir. Sadece, calısmadan, halkın manevi degerlerini sömüren bir sınıf ,her alanda hakim olmak istemektedir.
Bu gün (20 Ocak 2012, Cuma) Kocatepe Camiinden cıkıyorum. Bir genc, Kent otelde, hak toplantısı var dedi.,
Vakit Gazetesinin düzenledigi bir tasavvuf toplantısının reklamı yapıyor. Yani biz hak sahibi degilizde sen bizi hakka mı cagırıyorsun dedim. Canım sen ibadet yaptın simdi sizi baska bir hak yolculuguna cagırıyoruz dedi.
Düsünün bir kere 150 bin din görevlisi var. 100.000 e yakın cami var, yetmiyormus gib, insanlar baska, dini gruplara gidiyor. Niye diyanetin, gazaetesi, radyosu, televizyonu, internet yayıncılıgı yok? Niye Camilerde, kadınlara, genclere ve erkeklere Islami bilgi veren programlar yok?
Niye, Cuma vaizleri bir TV programından yayınlanmıyor. Niye ülkede cesit cesit dini gruplar olsun? Belki kızacaksınız, ne gerek var diyeceksiniz. Cok gerekli. Eger halk dini yönden aydınlanırsa,bir takım sahte imamlar halkı sömüremiyecek. Manevi sömürme ,siyasi sömürmeye dönüsüyor. Müslümanlar, dünyadan soyutlanmıs, hu cekmek pesinde, dünyamızda, gayri müslümlarin elinde oyuncak oluyor.
Gurbuz GÜVENDAĞ, Ankara-20 Ocak 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder