23 Mart 2012 Cuma

Ayıptır Beyler!...........

Av. Fethi BOLAYIR



  Ayıptır Beyler! 
 Günahtır Beyler!
                                                                  Eğitimci Yazar 
                                                             Av. Fethi BOLAYIR
                 Bu güzel ülkeye, namuslu ve haysiyetli bir anlayış içinde hizmet etmek en kutsal bir görevdir. Hangi mevki ve makamda olunursa olunsun, çalmadan-çaldırmadan, yan gelip yatmadan, “Aman bana ne!...” demeden bu aziz millete aydınlık bir gelecek hazırlamak, sorumluluk mevkiinde olan her kimse için şereftir, haysiyettir, namus borcudur.
         Namussuzlar, nasıl ki namussuzluk için gözü kara, pervasız ve cesur davranıyorlarsa, namusluyum diyenler de bunların karşısında namusluluk için aynı gözü karalığı, pervasızlığı ve cesur davranışı göstermelidirler. Namuslu olanlar, devlete ve millete karşı hizmet anlayışını zedelemeden sürdürenler, kardeşliği-birlik ve beraberliği ön planda tutanlar bu haklı davranışlarını en yüksek sesle haykırmazlarsa, namussuzlar her zaman baskın çıkarlar ve dumanlı havayı yaratırlar. Bu dumanlı havada sosyal, siyasal, ekonomik ve ulusal her türlü üstün değerler zarara uğrar.
          Laik ve demokratik kuralların, milli birlik ve beraberliğin, milli devlet geleneğinin zayıfladığı, mi sak-ı milli ruhunun kenara itildiği,  üniter devlet zırhında deliklerin açılmaya çalışıldığı bir Türkiye düşünün... Allah korusun, bizim için dünyanın sonu olur. Bu üstün değerleri umursamayanlara ya da sinsice kemirenlere sesleniyorum:
         Beyler, herkim olursanız olunuz, bu yüce milletin kutsal değerlerini emel ve arzularınıza alet etmeyin. İster siyasi, ister ekonomik rant için ve isterse de bir makama gelmek için toplumumuzun ortak kutsal değerlerini çirkin, adi, alçak ve kirli düşünceleriniz için kullanmayınız. Ayıptır, günahtır, en başta ahlâki suçtur, toplu katliamdır. Elinizi, dilinizi, toplumun arasına nifak tohumlarını ekmekten alıkoyunuz.
         Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milleti, yirminci yüzyılın son çeyreğinde çok acı çekti. 1980 öncesi beş bine varan vatan evladını kaybettik. 1980’den sonra otuz kırk bine varan insanımızı teröre kurban verdik, binlerle ifade edilen şehit ve gazimiz oldu Bu ülkenin gerçek sahibi olan  (Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Alevisi, Sünni si, Tatarı, Pomağı), kısacası altmış yetmiş milyon insanımız acı çekti. Öyle bir acı ki; hem sosyal, hem siyasal, hem ekonomik, hem de milli birlik alanlarında derin yaralar açtı.
         Ancak, içerde ve dışarıda Türkiye düşmanlığı yapanlar, üniter yapımızı bozmak isteyenler, Atatürk’ün en büyük ve yüce eseri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni çökertmek isteyenler, bünyemizde açılan bu yaraların aktörleri oldular.
 Türk insanı bu aktörleri mutlaka iyi tanımalıdır. Demokratik ve laik Cumhuriyeti yıkmak isteyen bu aktörler türlü rollere girerek, bulundukları coğrafyada en büyük güce sahip olan Türkiye’yi dünya arenasında zayıflatmak, hasta adam durumuna getirmek istiyorlar. Yüce Atatürk, Türk Milleti’nin yönünü çağdaş uygarlığa, yani çağdaş batıya çevirmiştir. On beş yıl gibi kısa bir zaman dilimine sığdırdığı bütün ilke ve inkılâpları, hep çağdaşlığı ve aydınlığı hedef göstermiştir. Türk Milleti; kadını-genci, serbest çalışanı-memuru, bütün kurum ve kuruluşları ile Onun aydınlık yolunda ilerlemeye devam edecektir.
         Gelin görün ki; dünya tarihinde eşi görülmemiş bir galibiyetin ve yarattığı inkılâpların sahibi olan Atatürk’ün düşünce sistemini, Türkiye’nin gelişmesinin önünde engel gören ve laiklik ilkesiyle ülkesinde yarattığı en geniş manadaki din ve vicdan özgürlüğünün kısıtlı olduğunu söyleyen ve Atatürk’e karşı işlenen suçlarla ilgili yasaların kaldırılmasını isteyen bir AB, Türkiye’ye samimi değildir. Ülkem içinde AB’nin bu anlayışına alkış tutanlar varsa, onlara diyorum ki; “Siz Viktor Hügo’nun değil, siz bizim sefillerimizsiniz!’’
         Sevr ve Mondros hayallerini içlerinden söküp atamayan devletler, Türkiye’nin içerdeki birlik ve beraberliğini bozmak için küreselleşen dünya anlayışı ve birlikteliğini kullanarak hayallerini gerçekleştirmek istiyorlarsa Türkiye’yi yönetenlerin bu ince hesapları çok iyi görmeleri gerekir. Türkiye’yi yönetenlerin demokratik ve laik anlayış içinde ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini çıkar rantı olarak değil, ülkenin çağdaşlaşması için en iyi biçimde kullanarak çalışmaları gerekmektedir.
Çağdaş dünya ile birlikte harekete evet. İnsan hak ve hürriyetlerine sonsuza kadar evet. Demokratik ve laik anlayışa sonsuza kadar evet. Devletimizin üniter yapısının zedelenmesine, ülkemizin dışardan emir alan bir ülke haline gelmesine, özür dileyecek bir ülke konumuna düşürülmesine hayır. Yıllarca uluslar arası ekonomik kuruluşların talimatları doğrultusunda hareket etmeye hayır. Kendi iç dinamiklerini harekete geçirmeye, fert başına düşen milli gelirin kalkınmış ülkenin fertlerinin gelirine yaklaştırmaya evet.
         Çok iyi bilinmesi gereken bir husus; eğer ekonomik bakımdan güçsüzseniz, dışarıya el-avuç açar durumdaysanız, ülkede çark, çıkar ve menfaat üzerine kurulmuşsa, kısa zamanda köşe dönme anlayışı yaygınsa, ele geçirilen siyasal veya bürokratik makamlar çıkar ilişkileriyle kirletiliyorsa dışa bağımlılıktan kurtulamayız. Ülkede huzuru, barışı, mutluluğu sağlayamayız. O nedenle diyoruz ki, laik-demokratik Cumhuriyetin temel ilke ve inkılâplarına sımsıkı sarılmalıyız. Kadınlarımızı ve gençlerimizi çağdaş düşüncelerle donatıp geleceğe hazırlamalıyız. Siyasal, sosyal ve ekonomik kirlenmişliğe “Dur” demeliyiz.  Yalana, talana, dolana prim vermemeliyiz. Etnik ve dinsel amaçlarla ülkede huzursuzluk yaratanlara veya devlet imkânlarını bu yolda kullananlara, Atatürkçü düşünce sistemini ve O’nun milliyetçilik anlayışını zayıflatanlara “Ayıptır beyler, günahtır beyler, yaptığınız ahlaksızlıktır beyler, gaflettir-ihanettir beyler!..” demeliyiz. Demezsek, ortaya çıkan olumsuzluklardan yakınmaya, sitem etmeye, kapalı kapılar arkasında konuşmaya hiç, ama hiç gerek yoktur. Bu zavallılıktır, acizliktir, olup biten olumsuzluklara ses yükseltmemektir ve onları sineye çekmektir.
          Rozet Atatürkçülüğü ve milliyetçiliği yapmak ayıptır beyler, yüce İslam dinini araç olarak siyasal ve ekonomik rant için kullanmak, Boğaz’a nazır oturup viski yudumlayarak Zap suyu üzerine şiir yazıp-okumak ayıptır beyler, elleri nasırlı ve papuç altları yırtık insanları alet ederek siyasi ve ideolojik rant sağlamak ayıptır beyler, Milletvekili, Avukat, Öğretmen, Doktor,  Memur adım atıp,  göreve başlarken edilen yemine bağlı kalmamak, en ağır ayıptır beyler. Kısacası Cumhurbaşkanından köydeki muhtara kadar, insanlarımıza hizmeti ibadet derecesinde görme mecburiyetiyle karşı karşıya olduğumuzu unutmamak gerekiyor. Bunu unutmak, ayıptır beyler. Ayıplarla toplumu bir yerlere götürmek ayıptır beyler!...