25 Haziran 2011 Cumartesi

yeni HSYK icraatlarından.........

Yargıda isyan

Adli yargıda 1816, idari yargıda 254 hakim ve savcının görev yerini değiştiren kararnameye
tepki yağdı.
HSYK’nın kritik atamalar içeren Yaz Kararnamesi ile Yargıtay savcılığından İstanbul’a hakim olarak atanan eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, “Bu bir kıyım” derken, CHP’li  Emine Ülker Tarhan, “Ne eş durumu, ne kıdem, ne liyakat gözetilmiş. Açık bir mesaj veriliyor!” diye konuştu.
Yargıda büyük operasyon
Anayasa değişikliği ile yapısı değiştirilen Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 2011 yılı İdari ve Adli Yargı Yaz Kararnamesini tamamladı. Adli yargıda bin 816 hakim ve savcı, idari yargıda 254 hakim ve savcı ile 51 ticaret mahkemesi başkanının görev yeri değişti. Yargıtay Tetkik Hakimliği’ne ve Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı görevine de 109 hakim ve savcı atandı. Kararnameyle, AKP aleyhindeki kapatma davasının iddianamesini önemli ölçüde şekillendiren Yargıtay Savcısı Zekeriya Sevimli Üsküdar’a savcı, bu iddianamenin ilk hazırlanış aşamalarına katkı veren, Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
olduğu dönemde hakkında açılmış bazı davalara bakan eski YARSAV Başkanı, YARGI-Sen kurucusu
Ömer Faruk Eminağaoğlu da Yargıtay Savcılığı’ndan İstanbul’a hâkim olarak atandı. Kararnameyle toplam 16 Yargıtay savcısının ve 18 Yargıtay tetkik hakiminin yeri değiştirilirken, Erzurum’da görev yapan, Erzincan’da İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın yürürlüğe konulduğu iddiasıyla soruşturma yürüten savcıların önemli bir bölümü, daha iyi görevlere tayin edildi. Eski HSYK tarafından Erzincan eski Başsavcısı İlhan Cihaner hakkındaki soruşturma nedeniyle yetkileri kaldırılan, yeni HSYK tarafından ise bu yetkileri iade edilen Erzurum Savcısı Osman Şanal, Antalya’ya savcı olarak atanırken, aynı soruşturmada görevli Taner Aksakal Aksaray Başsavcılığı’na, Rasim Karakullukçu ise Erzurum Özel Yetkili Başsavcıvekilliği’ne getirildi. Habur’dan giren PKK’lıların serbest bırakılmalarına ilişkin soruşturmayı yürüten Diyarbakır Başsavcısı Durdu Kavak İzmir Başsavcılığı’na atandı.
BEDELİNİ ÖDERİZ
Ataması ile ilgili olarak “Bu bir kıyımdır” değerlendirmesinde bulunan Eminağaoğlu, “Bedel ödenecekse öderiz, mücadelemizi vereceğiz” dedi
Haber : Halime Öztürk
HSYK kararnamesiyle Yargıtay savcılığından İstanbul’a hakim olarak atanan eski YARSAV Başkanı Yargı-Sen kurucusu Ömer Faruk Eminağaoğlu, sert tepki göstererek, “Bu bir kıyım” dedi. Yargı-Sen adlı yeni kurulan sendikanın yönetiminde olması nedeniyle görev yeri değişikliği beklemediğini belirten Eminağaoğlu, şu açıklamada bulundu:
Operasyonel boyuta büründü
“Yeniden inceleme isteyeceğim. Daha yeni sendika genel kurulu yapıldı. Başbakanlıkla HSYK çift yumurta ikizi gibi hareket ediyor. Yargı bu çağda bunlara layık değil. Uluslararası yargı dahil her türlü itiraz yolunu deneyeceğim. Atamalar, artık HSYK’nın operasyonel boyut niteliğine büründüğünü gösteriyor. Ne için yapılandırıldığını, ne için anayasanın değiştiğini umarım herkes görüyordur.”
Başbakan’ı soruşturdu
“Acaba Başbakan’ın soruşturmalarını yapmış olmasam bunlara muhatap olur muydum?” diye sözlerine devam eden Eminağaoğlu, “Helalleşmeden söz eden bir başbakan neden bunlara göz yumuyor, neden bunları yapıyor? Hukuk içerisinde bunların mücadelesini vereceğiz ve atlatacağız. Bedel ödenecekse de ödeyeceğiz ama mücadelemizi vereceğiz ”diye konuştu.
Tarhan: Hukuk üzerinden dikta çabası
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun gece yarısı açıklanan yaz kararnamesine hukuk çevrelerinden de sert tepkiler geldi. YARSAV eski Başkanı ve CHP Milletvekili Emine Ülker Tarhan, örgütlü yargının hedef alındığının altını çizdi. Avukat Dursun Yerlikaya ise, hukuk üzerinde egemenlik kurmak isteyen güçlerin yavaş yavaş fiiliyata geçtiğini söyledi. Kararname ile YARSAV ve Yargı-Sen gibi örgütlü yargının hedef alındığını belirten Tarhan, örgütlü yargıya “Kesinlikle bir adım öteye gitmeyin. Eğer hareket ederseniz acısı çıkartılır” mesajının verildiğini kaydetti.
Faşizan tutum
YARSAV üyelerinin sürek avına tabi tutulduğunu ifade eden Tarhan, “YARSAV Kurucu başkanından tutun kurucu üyelerine kadar darmadağın edilmişler. Uluslararası kuruluşların temsilcisi olan MEDER temsilcisi, YAŞ temsilcisi, geçmiş yönetim kurulu üyelerinin tamamı hiç talepleri olmamasına rağmen mevcut bir yönetim kurulu üyesi de dâhil darmadağın edilmişlerdir. Ne eş durumları, ne kıdemi, ne liyakatleri gözetilmiştir” dedi. Tarhan şöyle konuştu: “Adalet Bakanlığı’nın HSYK’da aday olarak gösterdiği ama kazanamayan kişilerin, İlhan Cihaner olayında Adalet Bakanlığı’nın güdümünde hareket eden kişilerin taltif edildiğini görüyoruz. Burada çok faşizan bir tutum var.”  Tarhan, bu atamalarla Yargıtay Başsavcısının büyük bir çoğunlukla seçilmesindeki gizeminin de çözüldüğünü söyledi.
Güçlünün hukuku
Avukat Dursun Yassıkaya ise, demokratik anayasal düzenin terk edildiğini vurgulayarak, “7 yılı aşkın bir süredir yargı üzerinde bir gücün egemenliğini kurma arzusunun artık düşünceden fiiliyata geçtiğini gösteriyor” dedi. Yassıkaya şöyle konuştu: “Yargıtay ve Danıştay seçimleri ile birlikte değerlendirildiğinde Türkiye tamamen siyasetin hukuka egemen olduğu anlayışa teslim olmuş demektir.”
Sürgün edildiler
YARSAV Genel Sekreteri Leyla Köksal Tarhan da yaptığı basın toplantısında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında görevli 40’a yakın YARSAV üyesinin kararname ile başka illere atandığını söyledi. Tarhan, “Siyasal iktidarın taraf olduğu davalarda görev yapan yargıç ve savcılar terfi ettirilmiş, siyasal iktidara aykırı kararlara imza atan yargıç ve savcılar sürgüne tabi tutulmuşlardır” dedi.
Yargı siyasallaştı
CHP Ankara Milletvekili Av. Levent Gök, iktidar partisinin yargıda kadrolaştığını söyledi. Gök, “HSYK’nın atamalarında ciddi bir kadrolaşma söz konusu. Yargı artık tamamen siyasallaşmıştır. AKP’nin anayasa değişikliği ile neyi amaçladığı bugün çok açık bir şekilde göz önüne serilmiştir. Artık bağımsız yargıdan söz etme olanağı kalmamıştır” dedi.  
Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı 
Avukat Fethi Bolayır da, “Bağımsız yargıç makamı hepimize lazımdır” diye konuştu.
Türk Hukuk Kurumu Başkanı Tuncay Alemdaroğlu ise, “Eminağaoğlu’nun atanması etkisiz hale getirilmek istenmesinden. Ankara’dan uzaklaştırarak aktif şekilde sendikacılık yapması engelleniyor” dedi.
tdd,  20/06/2011 - 23:02:36

sözde sivil toplum ve sivil anayasa

Başkan Fethi Bolayır, ayakta
Sözde sivil toplum sivil anayasaya karşı
BİHDK üyesi 4 sivil toplum kuruluşu sivil anayasaya karşı olduklarını açıkladılar. Yargıtay’ın ‘Azınlık raporu’nu hazırlayan Kaboğlu ve Oran’ın cezalandırılmalarına yönelik kararına da destek verdiler.
AZINLIK ve Kültürel Haklar’ raporunu hazırlayan Prof. İbrahim Kaboğlu ve Prof. Baskın Oran’ın cezalandırılmasına ilişkin Yargıtay kararı, raporun açıklanmasını engelleyerek yırtmaya çalışanları sevindirdi. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nda (BİHDK) görev yapan dört sivil toplum kuruluşunun yöneticileri yaptıkları ortak basın açıklamasında, ‘Türk vatandaşlığı ve Türkçe dışında uydurma mefhumlar ve yapay azınlıklar üretenlere gerekli cevap verilmiştir’ dedi.
ZAMANLAMA YANLIŞ YARGITAY 8. Dairesi önceki gün verdiği kararda raporu hazırlayan İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran hakkında yerel mahkemenin verdiği beraat kararını bozarak yeniden yargılanmalarının yolunu açmıştı.
Sivil anayasa çalışmalarını da eleştiren temsilciler, taslağı hazırlayanların azınlık raporunda yer alan ifadelere benzer söylemleri bulunduğunu öne sürdüler. Zamanlamanın yanlış olduğunu ve yeni anayasa tartışmaları için erken olduğunu iddia ettiler.
YAPAY AZINLIK İDDİASI
ANKARA’DA
düzenlenen basın toplantısına BİHDK üyeleri olan Hukukun Egemenliği Derneği, Toplumsal Düşünce Derneği, Türkiye Kamu-Sen ve Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği’nin temsilcileri katıldı. Grup adına konuşan Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı Fethi Bolayır, söz konusu rapora karşı çıkış gerekçelerinde haklılıklarının Yargıtay kararı ile sabitlendiğini savunarak, ‘Lozan Antlaşmasına göre de, Türkiye’de Müslüman olmayan vatandaşlar dışında azınlık yoktur. Raporu hazırlayanların halkı din ve düşmanlığa tahrik suçundan yargılanmaları gerekir’ kararını verdiğini hatırlattı.
Raporla ilgili suç duyurusunda bulunan Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı Av. Fethi Bolayır, ‘Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Raporu, hazırlayan birkaç kişinin kişisel görüşünü yansıtmasından öte bir değeri ve anlamı yoktur’ dedi.
ANAYASA TEPKİSİ
TDD GENEL BAŞKANI AV. FETHİ BOLAYIR
, sivil anayasa taslağını da sert bir dille eleştirdi. Anayasa taslığını hazırlayan özel komisyon ve resmi üyelerin azınlık raporuna benzer söylemleri olduğunu savunan Bolayır, şöyle konuştu: ‘Bütün siyasi partilerde ve sivil Anayasayı hazırlayacak ve kabul edecek olan iktidar partisinde, Genel Başkan ve Başbakan’a karşı çıkabilecek kaç kişi var? Adeta bir kumandan gibi her sözü kayıtsız şartsız kabul edilen ve kendisine biat edilen bir lider iktidarının hazırlandığı anayasa, hiçbir zaman sivil bir anayasa olamaz.’
BAĞIMSIZLIK ŞARTI
TDD GENEL BAŞKANI AV. FETHİ BOLAYIR
, anayasada yer alan düşünce ve ifade özgürlüğünü koruyan maddelerin korunmasından, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde buna ilişkin düzenlemelerin korunmasından yana olduklarını bildirdi. Bolayır, şöyle devam etti: ‘Ancak korunması gereken ilk ilke Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü ve bağımsızlığı ve korunması gereken ilk inkılabın Atatürk ilke ve İnkılaplarıdır.’ ANKARA star
Rapor yırtılmıştı
AZINLIK raporu tartışması Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu (BİHDK) üyelerini birbirine düşürmüştü. 2004 yılında basın toplantısı düzenleyen Kurul Başkanı Prof. İbrahim Kaboğlu, raporun son halini okurken fiziki müdahale ile engellenmişti. Kamu-Sen Genel Sekreteri Fahrettin Yokuş, ‘Eşit değil, hukuki değil, kimi kandırıyorsunuz?’ diyerek Kaboğlu’nun elindeki raporu alıp yırtmıştı. Divan Kurulu üyeleri arasındaki tartışmalar büyüyünce toplantı yarım kalmıştı. Fethi Bolayır ise Baskın Oran ve İbrahim Kaboğlu hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.
tdd.arşivi: 16 Eylül 2007 Pazar, 00:00

7 Haziran 2011 Salı

ihanetler ve çılgınlıklar!.....

EN ÇILGIN (!) PROJE’LERDEN BİRİ
           Mustafa Nevruz SINACI
           Tarih 19 Temmuz 2006, Anadolu Ajansı haberi:          
60 bin Türkçe öğretmenine ABD yolu gözüküyor; “Dünya'da Amerikan karşıtlığını artması sebebiyle 2007 -2008 eğitim öğretim yılında, Amerika'daki okulların yüzde 60'ında Türkçe, Rusça ve Çince, seçmeli yabancı dil dersi olarak konulacak. ABD Başkanı George W. Bush'un 'küresel birliktelik' çalışması olarak nitelenen yeni dil seçenekleri yasası, yılsonuna doğru ABD Temsilciler Meclisi'nde kabul edilecek. Üç yeni dil seçeneği için bütçeden 100 milyon dolar ek ödenek istenecek. Türkçe eğitim için 60 bin Türk öğretmen ABD'de iş fırsatı yakalayacak. ABD'de şu anda 100 bin civarında yabancı öğretmenin çalıştığını düşünürsek, 60 bin rakamı oldukça yüksek. Türkçe öğretmenleri bunu bir fırsat olarak değerlendirirken, ABD'nin adımına temkinli yaklaşanlar da var. Yasa resmileştikten sonra Türkçe öğretmen alımına başlanacak. Edinilen bilgilere göre; Liselerde görevli öğretmenler yıllık 38 ila 44 bin dolar, üniversitelerde çalışacaklar ise 40 bin ilâ 54 bin dolar kazanacak. Öğretmen seçerken aranan özelliklerden bazıları şöyle: Çok iyi derecede İngilizce ve Türkçe bilmek; 25 ila 30 yaş arasında olmak; Öncelikle Yurt dışında eğitim görmüş olmak ve Türkiye'den iyi bir referans gösterebilmek...”
            (Bakınız lütfen: http://www.tgrthaber.com.tr/news_view.aspx?guid=49f78e0b-a115-4a69-8ac5-7f6350194a1b http://www.egitimgazetesi.com/read_news.php?nID=76895)
            Tarih 21 Mayıs 2011. Süreci özenle takip eden, bir Vakıf Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı dostum, beni bir “bilgi not” ile yeni gelişmelerden haberdar ediyor: 
            Sayın Mustafa Nevruz SINACI;  .....bu yeni bir gelişme, çok enteresan. Bana ABD barış gönüllüleri projesini hatırlattı. Onlardan sonra biliyorsun ülkemin gençliği sağ sol diye ayrıldı. Kıran kırana.. Halâ birbirimizi kırar dururuz... 2006’da üniversite için arşivlediğim ABD’nin alacağı 60 bin Türk öğretmen haberini de gönderiyorum.  İki haberi de karşına koy bak.. Guantanamo da ki eğitilen Kürtlerle birlikte düşün ve fotoğrafı gör. DES başkanı ile bu konuyu paylaş. MI6’nın muteberi 2 bin hocaya kadro bulamazken bunların kadrosu nereden maaşı nereden?.. Büyük bir ihanet tezgâhı daha başlıyor galiba!..”
21 Mayıs 2011 Yalcın Koçak, 18. Dönem Sakarya Milletvekili  
http://www.ogretmenatama.com/meb-personel/40-bin-misafir-ogretmen-geliyor.htm
            İŞTE, GERÇEK BİR "HAİN VE ÇILGIN" PROJE...
27 Mayıs 1960 kalkışmasını icra ve ifa eden "ihanet şebekesi" de aynı yolu kullanarak, ülkemize 13.000 dolayında CIA casusu getirtip; Bütün il, ilçe, kasaba ve 40 bin bakir köyü dolandırarak, kılcal damarlarımıza kadar "milli profilimizin mastır plânını” çıkarttırmışlardı.
Sonra malum ve menfur, dâhili ve harici bedhahlar tarafından "ihanetle mayalanmış mezar toprağı” serpildi; Kara büyü, menfur kâbus çöktü, çöreklendi insanların üstüne ve Türk milleti alçakça, kalleşçe çökertildi. Şimdilerde bu ihanet ve peşkeşin cezası çekilmekte...
EĞER!...
Evet; eğer ME Bakanı, onun akıl hocası, danışmanları ve şahsen sorumlu olduğu siyasi makamlar zerre kadar Türk ve İslâm; “Beyin iğfaline maruz kalmamış, akil, namuslu-dürüst, onurlu, soylu ve sorumlu" unsurdansa;, Türkiye de, “inadına yabancı dil ile eğitim ve öğretim zulmüne" son verilir; Buna mukabil, yabancı dil öğretiminde ‘Osmanlı modeli’ benimsenerek; Sadece "gerekli" kişilere "lüzumlu diller" öğretilir. Diğerleri için "yabancı dil" ihtiyari olur ve devletçe teşvik edilir; Politika: Türkçenin dünya dili olması yönünde şekillenir, yoğunlaşır ve olgunlaşır. Atatürk’ün, “Güneş Dil” teorisi tam ciddiyetle ele alınarak; ABD’ye 60 bin Türk Öğretmen konusu dayatılır. AB’ye de.. Aksi takdirde, AB kölesi veya Amerikan uşağı olma, kalma yolunda yürümek zorunda kalınacaktır. Başta hükümet, ME Bakanlığı, onurlu, sorumlu ve soylu vatandaşlar bu konuya sahip çıkmalıdır.
İyi insan, iyi vatandaş, erdemli ve sorumlu yöneticilere saygı bakidir.
Potansiyel hainler, dâhili ve harici bedhahlar ve işbirlikçiler kahrolsun.
            ****
MİLLİ EĞİTİM’İ HADIM ETME ÇABALARI
                                                                                     Mustafa Nevruz SINACI
İKO Şeref Başkanı Mustafa Nevruz SINACI ve MYK             


Milli Eğitim’imiz, 27 Aralık 1947’de imzalanan ve adı tarihe, "Fulbright Antlaşması" olarak geçen; "Türkiye ve ABD Hükümetleri arasında eğitim komisyonu kurulması hakkında Antlaşma” sonucu müfredat bütünüyle Amerikalı uzmanlar ve CIA tarafından, ABD çıkarları doğrultusunda biçimlendiriliyordu. Senatör Haydar Tunçkanat'ın "İkili antlaşmaların iç yüzü" ve "Amerikan Emperyalizmi ve CIA" adlı kitabında açıkladığı üzere, 27 Aralık 1947'de imza edilen Eğitim Komisyonu'yla ilgili anlaşmanın 5.maddesi şöyleydi:
“Komisyon; dördü TC vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türkiye'deki ABD diplomatik heyetin başı (Büyükelçi) komisyonun fahri başkanı olacaktır. Komisyonda oyların eşit olması durumunda kesin oyu misyon şefi (büyükelçi) verecektir.” Komisyonun ABD vatandaşı olan 4 üyesinden ikisinin elçilikteki CIA mensupları arasından seçileceğinden kuşku duymamak gerek. Böylece CIA, MEB'na rahatça sızma imkânı bulacak, komisyon üyesi sıfatıyla öğrenci ve eğitim üyeleri arasında ajanlar devşirmekte hiçbir güçlükle karşılaşmayacak; Ayrıca, ders kitaplarına ABD propagandasının etkinliğini artırmak için malzeme hazırlayacaklardır.
O günden 2007 ye 58 yıldır, "Milli Eğitimimizi” ve daha pek çok icracı bakanlığımızı Amerikalı uzmanlar yönlendiriyor. Bu durun, 2007'de de böyledir ve “Fulbright Commision” adı altında Türk “Milli” Eğitimini biçimlendiren kurulun başında 2007'de Amerikan Büyük elçisi oturmaktadır.(bu gün de o kadar taviz verdiğimize göre bu şartlar muhtemelen aynı şekilde, belki daha da ağır şekilde devam etmektedir. Bundan daha ağır ne olacaksa?)
İsmet İnönü, Türkiye’nin “Amerikan Yarı-Sömürgesi” olduğunu açıklıyor:
Yalnızca MEB’nın değil, daha pek çok bakanlığın1949'dan beri Amerikalı uzmanlarca güdümlendiğine ilişkin acı gerçek, Türkiye'yi Amerikan yarı- sömürgesi durumuna düşürerek Türk ulusunun anlına bu lekeyi süren İsmet İnönü tarafından, yıllar sonra,1963'de "timsah gözyaşlarıyla" şöyle itiraf etmişti: "Hükümetin daha bağımsız ve kişilik sahibi bir dış politika izlemesi isteniyor. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım? Karar vereceğim ve işi ilgili teknisyenlere havale edeceğim. Onlar çalışma yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Yapamazlar. Çünkü hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışırlar. O da olmazsa karşı tedbir alırlar. Bir görev veriyorum, sonuç bana gelmeden, Washington'un haberi oluyor. Sonucu memurlardan önce sefirden öğreniyorum. Bağımsızlık savaşından sonra Lozan'da asıl mücadele de bu uzmanlar konusunda oldu. Yoksa sınırlar zaten fiili durumdu. Tazminat işini 2 devlet aramızda çözerdik. Bütün mesele ve mücadele idaremize yapılmak istenen müdahale yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için büyük ödünler vermeye hazırdılar. Dayattık. Biz onların neden ısrar ettiklerini biliyorduk.  Onlar da, bizim neden inatla red ettiğimizi çok iyi biliyorlardı. Böyledir bu işler, peygamber edasıyla size dünyaları vaad ederler. İmzayı attınız mı ertesi günü gelirler. Uzman personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök artık. Gitmezler. Ancak, bu sorunun üzerine vakit geçirmeden mutlaka gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika ne bağımsız iç politika güdemez, havanda su döversiniz. Sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez..."
Türkiye'nin Şubat 1948'de 705 bin dolar olan döviz varlığını; Mayıs 1950'de eksi 12 milyon dolara; 1946'da 214 ton olan altın varlığını 1949 sonunda 123 tona indiren;, Devlet kasasında yeterince altın ve döviz bulunmasına karşın, borç alarak ülkeyi Amerika güdümüne sokan İsmet İnönü'nün bu yüz kızartıcı açıklamaları karşısında: "Madem bunları biliyordunuz, öyleyse niçin ABD ile antlaşmalar yaparken Türkiye'ye Amerikalı uzmanlar dolmasına neden olacak maddelere imza addınız?" demek gerekiyor. İ. İnönü'nün bu sözleri, kendisinin ülkeyi içine düşürdüğü durumu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdiği gibi, onu, sözde bir kahraman, Cumhurbaşkanı, Başbakan olarak ne denli çaresiz olduğunu da ortaya koymaktaydı.
(*) ABD Türk eğitim sistemini nasıl ele geçirdi-3, Ahmet Efeoğlu.
                     Türkiye'nin Siyasal İntiharı - Yeni Osmanlı Tuzağı, Cengiz Önakıncı
                     e.MAİL .::.   gercek.demokrat@hotmail.com
                        WEB  .::.   mustafanevruzsinaci.blogspot.com