Av. Fethi BOLAYIR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Av. Fethi BOLAYIR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ekim 2015 Pazartesi

TEK ÇIKAR YOL, Vural AKKOL - Toplumsal Düşünce Derneği Genel Sekreteri

TEK ÇIKAR YOL
Güzel ülkem; Kamplara ayrılmış, ideolojik bölünmeler giderek derinleşiyor ve zaman kazanıyor. Yüzü gülen insanlarımızın sayıları giderek azalıyor. Aş – iş peşinden koşan, yokluk içinde kıvranan vatandaşlarımızın sayıları 10 milyonlara varmış durumda. Eğitimimiz Arap saçına dönmüş haldedir. Siyasi anlayışlara inanç kalmamış, ülkemizin bölünmez bütünlüğünün tehlikesi üzerimize kara bir bulut gibi çökmüş…
Fazla söze gerek yoktur.
Diyoruz ki: 
Aziz Türk Milleti’nin bireyleri, Analar-Babalar, Gençler, işçiler, işverenler, memurlar, tüccarlar ve toplumun diğer pek çok kesimleri “ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ”ni tekrar tekrar okuyunuz, okutunuz. Dertlerimizi endişelerimizi, korkularımızı bertaraf etmek için, tekrar tekrar okunmasını istediğimiz “ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ”ni arz ediyoruz:
Saygılarımızla.
Vural AKKOL
TOPLUMSAL DÜŞÜNCE DERNEĞİ
GENEL SEKRETERİ

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927

8 Aralık 2014 Pazartesi

ATATÜRK’ e MEKTUP; Eğitimci-Yazar, Av. Fethi BOLAYIR

ATATÜRK’E MEKTUP 

Eğitimci-Yazar Av.Fethi BOLAYIR

         Aziz Atatürk, 76 yıldır senden ayrıyız. Ama hep içimizde yaşıyorsun. Diyeceksin ki, benim yokluğum boyunca ülkemde neler oldu, neler yapıldı? Bu sorunuzun karşısında utanç duyuyoruz. “Neden utanç duyuyorsunuz? Utanılacak neler yaptınız?”

         Aziz Atam, neler yapmadık ki; bir bir arzedeyim. Diyordunuz ki, “Aziz ve mübarek vatanımızı kurtarmak için bütün aydınların, herkesin hazır olması lazım.” Ama Atam, bugün ülkemizin pekçok aydını, ülkemize karşı hıyanet içinde veya sessizliğe gömülmüş yahut çıkar ve menfaat ilişkileri içine girmiştir.

         Aziz Atatürk, demiştiniz ki “Benim naciz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır.” Aziz Atam, çok üzülüyoruz. Kurduğun Cumhuriyeti yıkmaya çalışan şer güçler etkin ve çoğalmış durumdalar. Kurum ve kuruluşlarımızdaki “T.C” rumuzu sökülüyor. Aziz Atatürk, diyorsunuz ki; “Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmağa mahkûmdurlar.” İnanınız Atam, bize öncülük yapanlar, yüzlerini medeni dünyaya değil, karanlıkla içiçe olan, çağın gerisinde kalmış düşüncelere çevirir hale gelmişler.

         Aziz Atatürk, diyorsunuz ki; “Hukukta yatıştırma siyaseti ve asılsız hikayelere bağlılık milletleri uyanmaktan men eden en ağır bir kâbustur. Türk Milleti, üzerinde böyle bir ağırlık bulunduramaz.” Aziz Atam, içim acıyarak belirteyim ki, bugün Türkiye’ de hukuk ayaklar altına alınmıştır. Yargı bağımlı hale getirilmeye çalışılıyor. Bazı savcı ve hakimlerimiz evrensel hukuk anlayışından uzaklaşmışlardır. Hukukun egemenliği değil, egemenlerin hukuku etkili hale gelmiştir.
Av Fethi BOLAYIR
Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı

         Aziz Atatürk, diyorsunuz ki; “Büyük Türk kadınını ilmi, ahlâki, sosyal, ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapmak yürüyeceğimiz yoldur.” Aziz Atam, ne acıdır ki, bugün kadınlarımız eve kapatılmak, sosyal hayattan koparılmak, ikinci sınıf vatandaş haline getirilmeye çalışılıyor.

         Yüce Atatürk, diyorsunuz ki; “En mühim ve feyizli vazifelerimiz, milli eğitim işleridir. Milli Eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin hakiki kurtuluşu, ancak bu suretle olur.” Aziz Atam, milli eğitimin milliliği kaldırıldı. 4+4+4 diye uzaydan getirilen ucube bir milli eğitim yapay sistemi ile karşı karşıyayız. Çağdaş eğitim, pozitif bilim, “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür...” genç nesil yerine, imamı yetiştiren bir eğitim sistemi yerleştirilemeye çalışılıyor.

         Aziz Atatürk, diyorsunuz ki; “Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade şiirle, musiki ile, resimle, heykeltıraşla, mimarlıkla olur.” Aziz Atam, şu anda sanatın içine tükürenler, heykelleri yıkanlar, yıktıranlar, resimleri yasaklayanlar ülke siyasetine yön veriyorlar. Diyorsunuz ki; “Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.” Aziz Atam, şu anda Türk gençliği yürüyor diye coplanıyor, üzerlerine biber gazı ve su sıkılıyor, TOMA’ larla kovalanıyor. Teröristlikle, terbiyesizlikle, çapulculukla itham ediliyor. Dindar ve kindar bir gençlik yetiştirilmeye çalışılıyor.

         Aziz Atatürk, diyorsunuz ki; “Biz doğrudan doğruya milliyet perveriz ve Türk milliyetçisiyiz.” Aziz Atam, şu anda Türk milliyetçiliği ayaklar altına alınmış haldedir. Yine diyorsunuz ki; “Hangi şey akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur, biliniz ki, o bizim dinimize de uygundur.” Aziz Atam, ülkemizde gerçek İslami anlayış ve değerlerden uzak, gerçek dışı dinci anlayışlara sahip olanlar çoğaldı. Kafa kesen, kadınları pazarlarda cariye diye satan çağdışı inançlara özenen insanlarımız giderek çoğaldı.

         Aziz Atatürk, diyorsunuz ki; Basın milletin umumi sesidir. Bir milleti aydınlatmada ve uyarmada, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı veremekte, bir milletin mutluluk  hedefi olan müşterek istikamette yürümesini teminde basın başlıbaşına bir kuvvettir.” Aziz Atam, şu anda ülkemizdeki basın, siyasal iktidarlarca teslim alınmıştır. Halkın sesi olmaktan çıkmış, sahibinin sesi olmuştur. Basını elinde tutan tacirler, tüccarlar eletek öper hale gelmişler.

         Aziz Atatürk, diyorsunuz ki; “Ordu, Türk Ordusu!... İşte, bütün milletin göğsünü itimat, gurur duygularıyla kabartan şanlı ad! Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin,Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.” Aziz Atam, inanın şu an  Türk Ordusu dizlerinin üzerine çökertilmiştir. Seçkin, milliyetçi, çağdaş, lâik, ülkesi için göğsünü siper etmiş en üst komutanlar, Genel Kurmay Başkanı dahil, uydurma-sahte delillerle hapishanelerde çürüdüler. Rütbeleri ellerinden alındı, terfi etmelerinin önü kesildi. Gününden önce emekliye sevk edildiler. Böyle bir zilleti, Türk Ordusu hiçbir zaman görmedi.

         Aziz Atatürk, diyorsunuz ki; “Dış siyaset, iç kuruluş ve iç siyasete dayandırılmak zaruretindedir. Yani iç kuruluşun tahammül edemeyeceği genişlikte olmamalıdır. Yoksa hayali dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kendiliğinden kaybederler.” Aziz Atam, şu an Türkiye’ nin  iç ve dış siyaseti arap saçına dönmüş, dışarda inanırlığı yitirmiştir. Komşu devletlerle kanlı-bıçaklı hale gelmiş durumdayız. Uluslar arası camiada Türkiye arka plana itilmiştir. Artık herhangi bir konuda oyun kurucu kervanında Türkiye’ ye yer vermiyorlar.

         Aziz Atatürk, mektubumu biraz uzatıyorum ama, beni bağışlayacağınıza inanıyorum. Kalbimize zehirli bir ok gibi saplanan bazı acı olayları size arzetmek istiyorum. İnanması zor olacak, ama doğrudur. Okullarımızda “Andımız” ı kaldırdılar. Ülkemizin bazı yerlerinde Türk bayrağını “gönder” den indirip yaktılar, yırttılar. Okullarımızı yaktılar. Sizin heykellerinizi ve büstlerinizi parçaladılar. Bir kısım okullarımızda  “İstiklâl Marşı” mız söylenmez oldu. Bazı yörelerdeki köylerimizin, mezralarımızın ilçe ve illerimizin isimleri bölücülerce değiştiriliyor. Bazı yerleşim yerlerimizin mahallelerinde, özerlik ilan ediliyor, hendekler kazılıyor. Buralara askerler ve emniyet güçleri sokulmuyor. Bir bölgemizde eşkiyalar ve ayılıkçı-bölücü güçler kimlik ve yol kontrolleri yapıyor, vergi topluyor, mahkemeler kurup yargılamalar yapıyor.

Aziz Atatürk, açlık ve yoksulluk sınırına dayanmış insanlarımız, kömür çuvalları, nohut, patates, makarna torbalarıyla uyutuluyor, iradeler ipotek altına alınmaya çalışılıyor. Yandaşlara her kapı açılıyor. Bal tutan parmağını yalıyor. Binlerce kömür işçisi, etkili ve yetkililere rant sağlamak uğruna maden ocaklarının kanalık dehlizlerinde can veriyorlar. Güneydoğu Bölgemizde devlet otoritesi yok olmuş. Kırsalda ve merkezde alan hakimiyeti bölücü örgütün eline geçmiş. Devletin Valisi, Kaymakamı, askeri, polisi ortalarda yok gibiler. Bu bölgede askerimiz sivil kıyafetlerle bile çarşıya, pazara çıkamaz haldeler. Çıkanlar takip ediliyor. Kahpece, alçakça, şerefsizce arkadan ve enselerinden vurularak şehit ediliyorlar. Buralarda milli bayramlarımız kutlanamaz oldu.

Aziz Atatürk, yöre halkı asker ve polisimize düşman ve işgalci gücüymüş gibi bakıyor. Bu bölgede  Barzani ve peşmergelerin etkisi, bizden daha fazladır. İnsanlarımız bu Barzani bozuntusuna, “ Türkiye seninle gurur duyuyor.” diyerek tezahürat yapar hale geldi. Güneydoğu Bölgemizde, denetim tamamen elikanlı terör  örgütünün eline geçmiş haldedir. “Açılım” diye başlatılan bir senaryo, misaki milli ile sınırlarını çizdiğiniz vatan toprakları bölünme noktasına geldi. “Türkiye, Türk Milleti, Türklük” söylemlerini söyleyemez hale geldik.


Aziz Atatürk, kanla-irfanla kurduğunuz laik Cumhuriyet’ in bu duruma düşürüldüğü. Gaflet, dalalet, hıyanet ülkemizde kol geziyor. Arzettiğim bu durumlara çok üzülüyorsunuz değil mi? Bizler ise her gün kahır oluyoruz Atam. Yine de ümidimizi yitirmedik. “Gençliğe Hitabenizi” her sabah okuyarak doğacak güneşe bakıyoruz. İlkelerinizin bizlere kazandırdığı ruh, milli ülkü, azim ve kararlılık arz ettiğim bu hıyanet tablosunu yırtıp atacaktır. Ruhun şad olsun aziz ATAM.  

12 Nisan 2014 Cumartesi

"İHANETE HAYIR" PANELİ YAPILDI...

‘İhanete hayır;
Türk Milleti ve Devleti Bölünemez’
“İhanete hayır, Türk Milleti ve Devleti Bölünemez “paneli Ankara’da ABEM konferans salonunda gerçekleşti. 
ANKARA- “İhanete hayır, Türk Milleti ve Devleti Bölünemez “paneli Ankara’da ABEM (Ankara Barosu Eğitim Merkezi) konferans salonunda 09 Nisan 2014, Çarşamba günü gerçekleştirildi. Toplantının açılışını Türkiye Sivil Toplum Birliği Başkanı Sadi Somuncuoğlu Yaptı. Panel yöneticisi olan Hasan Korkmazcan yaptığı konuşmada “Mücadeleyi başlatıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimleri mücadelenin ilk adımıdır” dedi.
Mücadele başlıyor. İlk adım Cumhurbaşkanlığı seçimi.
Türkiye Sivil Toplum Birliği Panelinde konuşan; Türk Parlamenterler Birliği Onursal Başkanı, TBMM (eski) Başkan Vekili ve 4 dönem Denizli Milletvekilliği yapmış olan Hasan Korkmazcan iktidara çok sert ifadelerle yüklendi.
Hasan Korkmazcan” Başbakan Erdoğan artık güven kaybetmiştir. Kanunlara uymayan bir Cumhurbaşkanı, Cumhur’un başı olamaz “dedi. Korkmazcan yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bugün, küçük bir salonda ama çok büyük bir hak ve adalet aramak için toplanmış bulunmaktayız. Buradan, büyük bir ulusu parçalama zihniyetine ve “ihanete hayır” diyoruz.
Türk Ulusu her şeyi affeder ancak ihaneti asla affetmez.
Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bu Millet, düşmanlarının hainlerini bile cezalandırmıştır. Devlet olmanın en önemli gereklerinden biri ihanetle mücadele etmektir. Üzülerek belirtmeliyim ki, hukukun askıya alındığı bir süreç yaşıyoruz. Bu süreçte, bugünler daha iyi günler, kötü günler ilerde diyenlere sesleniyorum. Şu anda içinde yaşadığımız günler en kötü günlerdir, bundan daha kötü bir durum olamaz.
Türk Milleti adını bilinçli olarak silmeye çalışıyorlar.
Bunu yapmaya çalışan hainlere sesleniyorum. Dünya’daki tüm kütüphaneler yıkılıp, kitaplar yakılmadan, tüm sanat eserleri yıkılmadan, Türk adını yeryüzünden silmek mümkün olmayacaktır. Geçmişte bu görüşe katılan ama bugün aksi davranışlar sergileyen kişileri, her şeyden önemlisi TBMM’ni bu görüşe sahip çıkmaya davet ediyorum.
Bu son çağrıdır.
Bu son çağrıdır. İçinde bulundukları hukuksuz durum, hükümeti, bu ülkeye ihanet eden PKK terör örgütü ile aynı statüye getirir ve onlarla aynı sonu paylaşmalarını sağlar. ASALA ile EOKA’cılar ve onların hasta zihniyetli destekçileri, yıllarca, yüce Türk Milleti’nin ırkçı bir millet olduğunu söylediler.
Bu iftiradır.
Bu bir iftiradır. Türk Milleti asla ırkçı olmamıştır, hattâ, ırkçılık düşüncesine en uzak millet, Türk Milleti olmuştur. Aksi olsa birleştirici, bütünleştirici, insani değerleri yüksek bir millet olmasa bu kadar uzun süre yaşaması mümkün olmaz ve tarihin derinliklerine çoktan gömülürdü. Aynı zihniyettekilerin attığı ikinci bir iftira var. Türkiye, terörle mücadelede başarı kazandı, ancak bu dönemde, 17 bin faili meçhul cinayet işlendi iftirasıdır.
Türk Milleti, hiçbir zaman cinayet işlememiştir.
Yetkililer niçin bu iftiraya karşı bir kampanya yürütmüyorlar? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Türk Devleti’nin köklü gelenek ve görenekleri ile ilkelerinden oluşmuştur. Bu Anayasa’da değiştirilemeyecek hükümler vardır. Değiştirilemeyecek maddelere dokunan Meclis gayrimeşru olur. Bizim en büyük gücümüz, yüce Türk Halkı’nın bize olan güvenidir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu güveni kaybetmiştir.
İsteyen herkes Başbakan’dan istediği tavizi koparabilir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu güveni kaybetmesi ve içinde bulunduğu durum nedeniyle tehdit altındadır. Başbakanın tehdit altında olması demek milletin tehdit altında olması demektir. Onu bu tehditten kurtarmak bilinçli Türk Halkı’nın elindedir. Devlet milletin devletidir. Millet çağlayan bir ırmak, bizler ise bu ırmakta bir damlayız. Bir milletin, adını, kendi iradesiyle değiştirmem mümkün mü?..
Geçmişte, Japonya, Almanya ve İtalya Anayasa’larını zorla değiştirenler bile bunların isimlerini silmeyi başaramamışlarken; kim bize, Türk ismi Anayasa’dan çıkacak diyebilir ki?.. Bu salondakiler, karar verirsek, bu toplantıyı, gider, bu vatanın ayrılmaz bir parçası olan Diyarbakır’da da yaparız. Bunu kimse engelleyemez… Kötümserliğe kapılmayalım ama mevcut durumu da seyretmeyelim.
Ülkesini seven bizlerin yapacak işleri var.
Bir proje etrafında birleşmeli ve bir plan dâhilinde çalışmalıyız.
Bu proje; emperyalizmin dayatmalarına hayır diyerek direnmek, insan hakları ve hukuk çerçevesinde ülkemize sahip çıkmaktır. Terör örgütü üyeleri ve bu zihniyeti destekleyen bölücüler asla affa uğrayamazlar. Bölge halkıyla doğrudan temas kurmalı ve bölücüleri aradan çıkarmalıyız.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri mücadelenin ilk adımıdır.
Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına uymayan bir Cumhurbaşkanı ile kanunu neresinden delerim diyen bir Başbakana bırakılacak bir ülke değildir. Herkesin bir hesabı olabilir, ama unutulmamalıdır ki; Yüce Türk Milleti’nin de bir hesabı vardır. Bu mücadeleye gönül veren herkes, tüm önyargıları kaldırıp kucaklaşmalı ve bütünleşmelidir.”
Yoğun bir katılım ve bilinçli katkı…
İçişleri eski bakanı İdris Naim Şahin, Eski Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz, Prof. Dr Anıl Çeçen, Sincan eski ağır ceza mahkemesi başkanı Osman Kaçmaz, Türk Demokrasi ve Kadın Platformu Başkanı Avukat Ayşegül Kahveci, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ., Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı Avukat Fethi Bolayır, Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk ile İslâmcı Yazar İsmail Nacar gibi birçok Kanaat Önderi ve önemli isim panelde yer aldılar.

25 Mayıs 2013 Cumartesi

akil'lere karşı "AKLI BAŞINDA" lar...


Şehit Aileleri Federasyonu Genel Başkanı Hamit Köse, Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı Fethi Bolayır, Hukukun Egemenliği Derneği Genel Başkanı Erdem Akyüz ve Telekomcular Derneği Genel Başkanı Zafer Tekbudak "Akil İnsanlar Heyeti" ne karşı "Aklı Başında Vatanseverler Birlikteliği" ni kurdu.
Yeni kuruluş adına yapılan ortak açıklamada; "Hiç bir siyasi mülahaza gütmeksizin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez birlik ve bütünlüğünün korunması" nın tek amaç olduğu belirtildi.
Kuruluş temsilcileri "Bu bir 'Akil Adamlar'topluluğu değil, 'Aklıbaşında Vatanseverler Birlikteliği'dir" şeklinde tanımladıkları yeni kuruluşunun temel amaçlarını şu şekilde açıkladılar.
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti uzun bir süreden beri bir karmaşa ortamına sürüklenmek istenmektedir. Türk Milleti, içine sürüklenmek istenen bu karmaşa, ve kaos ortamını aşacak, hiç bir şekilde bölücülerin oyununa gelmeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe'dir. Bayrağı; beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli Marşı İstiklal Marşı'dır. Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Temel amaç; Türk Devleti ve Milleti'nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi sonsuza kadar korumak ve muhafaza etmektir.
Bu amacı sağlamak için bir araya gelen kuruluşlar olarak, üzerimize düşen görevleri hiç bir kaygı duymaksızın ve kararlı bir şekilde sürdüreceğimiz hususunu Türk Milletinin bilgisine sunarız."
"BUNUN HESABINI NASIL VERECEKSİNİZ"
Açıklamada, "Akil İnsanlar" eleştirilirken, "Analar ağlamasın, akan kan dursun diyen sözümona akil adamlara soruyoruz. Bunun karşılığında ne ödeyeceksiniz. Ödediğiniz bedel daha pahalı olursa, vicdan azabı çekmeyecek misiniz, bunun hesabını nasıl vereceksiniz.
İşte bütün bu nedenlerle, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milleti ile bölünmez birlik ve bütünlüğüne hizmet etmek amacı ile aşağıda imzası bulunan sivil toplum örgütleri ve kişiler olarak hareket etme kararı almış bulunmaktayız. Yeni çalışma ve uyarı programlarını açıklayacağız" ifadeleri kullanıldı. (ANKA)

EN İYİ'LERE ÖDÜL TÖRENİ!...


EN İYİLER ÖDÜL TÖRENİMİZİ YAPTIK
Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı
Sayın Av. Fethi BOLAYIR ödülünü alırken...
Ankara, Telekomcular Derneği Genel Başkanlığı - Tarih: 2013-03-03
2 Mart Cumartesi günü Ankara Kent Otel'de muhteşem bir davetli ve misafir grubunun katılımı ile gerçekleştirilen “Telekomcular Derneği Ödülleri-3” Töreninde; ödül alanların, ödül verenlerin, katılımcıların oluşturduğu seçkin bir topluluk unutulmaz bir gün geçirdi….. Samimi, sıcak, espirili ve hızlı akan bir gün…
Programın sunuculuğunu, Türk Telekom Ankara eski Bölge Müdür Yardımcısı, Derneğimizin eski Başkanlarından Muzaffer ÜNVER yaptı…
Profesyonel sunucuları aratmayacak performansı, camianın içinden olması, konuklara hitabeti ve samimi sunumu ile renk kattı…
Geleneksel Telekomcular Derneği Ödülleri Törenimizin 3. sü Derneğimiz Yönetim Kurulu Başkanı Zafer TEKBUDAK’ın açış konuşması ile başladı.
Törene;
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nükhet HOTAR, AK Parti Bursa Milletvekili Mustafa ÖZTÜRK,
CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel TEKİN, CHP Grup Başkan Vekilleri Muharrem İNCE, Emine Ülker TARHAN, CHP İstanbul Milletvekilleri Oktay EKŞİ, Aykut ERDOĞDU, Ankara Milletvekili Bülent KUŞOĞLU,
MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ, MHP Genel Başkan Yardımcıları Şevkat ÇETİN, Prof.Dr. Zuhal TOPÇU, Prof.Dr. Mevlüt KARAKAYA, MHP Grup Başkanvekili Mehmet ŞANDIR,
PTT Genel Müdürü Osman TURAL, Türk Telekom Hukuk Başkanı Can ESEN, Telkoder Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Ata ARIAK,
tebrik telgrafı gönderdiler.
Ulaştırma eski Bakanlarından Enis ÖKSÜZ, CHP Konya Milletvekili Atilla KART, MHP Kütahya Milletvekili Alim IŞIK, Türk Hava Kurumu Rektör Yardımcısı ve Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Cengiz TAPLAMACIOĞLU, Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Resul AKAY, Bağımsız Ulaşım Sendikası Genel Başkanı Mustafa SAYACI, Bağımsız Eğitim Sendikası Genel Başkanı Abdullah SOY ve Teşkilatlandırma Sekreteri Mustafa ŞAHİN, Mobbing ile Mücadele Derneği Başkanı Hüseyin GÜN, Toplumsal Düşünce Derneği Başkanı Fethi BOLAYIR, Ülkütek Genel Başkanı Ekrem AKSOY, TOKİ eski Başkan Yardımcısı Şükrü ÖNER, PTT eski Genel Müdürlerinden Dursun DAĞAŞAN, Türk Telekom Kurucu ve İlk Genel Müdürü Cengiz BULUT, Türk Telekom Eski Genel Müdürlerimizden İbrahim Hakkı ALPTÜRK, PTT Eski Genel Müdür Yardımcılarından Murat Atak, Türk Telekom Eski Genel Müdür Yardımcılarından Muharrem BEŞİR, Alaaddin İÇER. Türk Telekom’un eski Yöneticileri Osman Muzaffer AYVALI, Dicle EROĞUL, Mete DARICI, Mustafa GÜLTEKİN, Halil YALÇIN, Ercan ÇELİK, Yücel BAĞRIAÇIK ve  PTT Yapı Dairesi Başkanı Adnan AYDEMİR, PTT eski Daire Başkanlarından Vehbi KÖŞKER, Değerli dostumuz Zait AKGÜN, Derneğimiz Kurucu Başkanı Zafer ÖZTÜRK, Çanakkale'den gelen Yönetim Kurulu Üyemiz Özcan ALTINIŞIK, Kart İnşaat sahibi Fatih KART, Global Star Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Soner ABACI, geçen hafta çok önemli bir operasyon geçiren kardeşimiz Önder Kürşad SOYSAL ödül törenine katılanlar arasındaydı.
Ve üyelerimiz…Her zaman yanımızda olan bizleri yalnız bırakmayan dostlarımız...
2012 yılının kişisel bilişim sitesi sahibi Hamza ŞAMLIOĞLU, Üniversitede daha önce düzenlenmiş bir programı olduğu için ödül törenine katılamadı…
O’nun dışındaki tüm ödül sahipleri veya yetkilendirdikleri kişiler törendeydi…
2012 yılının “Bilişim/Teknoloji Sitesi” ShiftDelete.net Yayın Koordinatörü Hakkı ALKAN’a ödülünü Türk Telekom eski Uluslararası Dairesi Başkanlarından Halil YALÇIN verdi.
2012 yılının “Bilişim Şirketi” Millenicom Türkiye Kurumsal Satış Direktörü Orkan AYTULUN’a ödüllerini Türk Telekom İlk Genel Müdürü Cengiz BULUT takdim etti. Sayın BULUT, tekrar bir arada olmaktan mutlu olduğunu, özel sektörün Telekomünikasyon ve Blişim sektöründeki önemi ve yerini vurguladı. Sayın AYTULUN ise yatırımlarını artırarak, hizmet ağlarını geliştireceklerini, müşteri memnuniyetini her zaman ilke edindiklerini belirterek, ödül ve programda emeği geçenlere teşekkür ettiler.
2012 yılının “Bilişim Yazarı” Melih Bayram DEDE ödülünü Toplumsal Düşünce Derneği Başkanı Fethi BOLAYIR’dan aldı.
2012 yılının kitabı,  “Türk Telekom’da Psikolojik İşkence (Mobbing)” kitabının yazarı Bülent ATUK’a ödülünü Mobbing ile Mücadele Derneği Başkanı Hüseyin GÜN verdi. Bülent ATUK, kitabının basımı ve tanıtımı ile ilgili olumsuzlukları, yayınevlerinin adeta söz birliği etmişcesine kitabı görmezden gelmelerini anlatarak, kitabın tanıtımı için parası ile hiç bir gazete de ilan veremediğini, yine de mücadeleden vaz geçmeyeceğini belirtti.
2012 yılının “Sivil Toplum Örgütü” olarak seçilen Alternatif Bilişim Derneği temsilcisi Eser Aygül ödüllerini Türk Telekom eski Genel Müdürlerinden İbrahim Hakkı ALPTÜRK’ten aldı. Eser Aygül, Kişisel Bilgi Güvenliğinin öneminden söz etti.
2012 Yılının “Siyaset Adamı” olarak belirlenen CHP Konya Milletvekili Atilla KART’a ödülünü PTT eski Genel Müdürlerinden Dursun DAĞAŞAN takdim ettiler. Sayın KART, “Türk Telekom gibi stratejik öneme haiz değerlerin bedeli 6,5 değil 65 milyar dolar bile verilse özelleştirilmemesi gerektiğinden söz ederek sebepeleri ile ülkemizin içinde bulunduğu her türlü olumsuz koşula rağmen mücadeleden vaz geçmeyeceklerini belittiler. Sayın KART konuşması ile davetlilerden en çok alkış alan konuklarımızdan oldu.
2012 Yılının “Siyaset Adamı” olarak belirlenen bir diğer ödül sahibi MHP Kütahya Milletvekili Prof.Dr. Alim IŞIK’a ödülünü TOKİ eski Başkan Yardımcısı Şükrü ÖNER takdim ettiler. Sayın IŞIK konuşmasında, “Türk Telekom’un eski çalışanlarının sorunlarını iyi bildiğini, yakından takip ettiğini, bununda kendilerinin görevi olduğunu, insanlarının sorunlarını çözemeyen, onların mutluluklarını sağlayamayan iktidarların kalıcı olamayacağını” söylediler. Konuklardan en çok alkış alan bir başka konuşmacı ise Sayın Prof.Dr. Alim IŞIK idi.
2012 Yılının “Süreli Yayını” Ict Media’nın Genel Yayın Yönetmeni Murat PEHLİVAN ödüllerini Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Cengiz TAPLAMACIOĞLU’ndan aldı.
2012 Yılının “Telekomcusu” seçilen Gürdal UĞUR’a ödülünü Derneğimiz Yönetim Kurulu Başkanı Zafer TEKBUDAK verdi. Sayın UĞUR, Türk Telekom’da görev yapmanın yanında sanat yaşamı ve tiyatro geçmişini özetlerken, yaşadığı olumsuzluklar, vefasızlıklar ve ilgisizlikler hakkında bilgi verdi. Ödül için teşekkür etti.
2012 Yılının “Televizyon Programı” olarak belirlenen Silikon Vadisi’nin program yapımcısı ve sunucusu Dinçer KARACA’ya ödülünü Türk Telekom Eski Genel Müdür Yardımcılarından Muharrem BEŞİR verdi. Sayın KARACA   çalışmaları hususunda bilgi vererek ödül için teşekkürlerini sundu.
2012 Yılının “Tüketici Köşesi Yazarı” olarak seçilen Erkan ÇELEBİ’nin ödülünü Halil YALÇIN, Derneğimiz Başkanı Zafer TEKBUDAKTAN’dan aldı.
2012 Yılının “Yöneticisi” olarak belirlenen Sinerji Türk Vakfı Başkanı Abdullah Raşit GÜLHAN’ı temsilen Nazmi ERTAŞ’a ödülünü BASK Genel Başkanı Resul AKAY verdi.
Derneğimiz seçici kurulunca “Vefa Ödülü”ne layık olduğu değerlendirilen Ulaştırma Eski Bakanlarımızdan Sayın Enis ÖKSÜZ’e ödüllerini Türk Telekom Eski Genel Müdürlerimizden İbrahim Hakkı ALPTÜRK sundular. Sayın ÖKSÜZ, görev yaptığı dönemde Türk Telekom özelleştirilmesine karşı çıkma sebepleri, karşılaştıkları baskılar, mücadeleleri hakkında açıklamalarda bulundular. Sayın Bakan’ın açıklamaları davetlilerce ilgi ile izlenip yoğun alkış aldı.
Sayın ALPTÜRK konuşmasında Türk Telekom özelleştirmesini eleştirerek, ülke için stratejik önemini vurguladı. Genel Müdürümüzün aradan geçen bunca yıla rağmen salonda bulunan tüm eski çalışma arkadaşlarımıza ismen hitap etmesi ve arkadaşlarımızın da kendilerine gösterdikleri yakınlık ve sıcaklık çok dikkat çekici idi.
Derneğimiz “Yönetim Kurulu Özel Ödülü”ne layık görülen CHP Ankara Milletvekili Bülent KUŞOĞLU ile Sözcü Gazetesi köşe yazarı Emin ÇÖLAŞAN’nın temsilcilerine ödülleri takdim edildi.
Ödül törenine katılan konuklar, ödül alanlar, ödül verenler bu tür etkinliklerin sektör temsilcilerini, yıllarını PTT ve Türk Telekom’a verenleri bir araya getirmesi açısından çok anlamlı olduğunu belirterek, programda emeği geçenlere teşekkür ettiler.   
Sohbetler, hasret gidermeler sonrası tören sona erdi.

8 Nisan 2013 Pazartesi

Flaş! 'Akil'lere karşı 'Aklı başındalar'


Flaş! 'Akil'lere karşı 'Aklı başındalar'
Şehit Aileleri Federasyonu Genel Başkanı Hamit Köse, Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı Fethi Bolayır, Hukukun Egemenliği Derneği Genel Başkanı Erdem Akyüz ve Telekomcular Derneği Genel Başkanı Zafer Tekbudak “Akil İnsanlar Heyeti”ne karşı “Aklı Başında Vatanseverler Birlikteliği”ni kurdu. 
Yeni kuruluş adına yapılan ortak açıklamada; “Hiç bir siyasi mülahaza gütmeksizin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez birlik ve bütünlüğünün korunması”nın tek amaç olduğu belirtildi. 
Kuruluş temsilcileri “Bu bir ‘Akil Adamlar’ topluluğu değil, ‘Aklıbaşında Vatanseverler Birlikteliği’dir” şeklinde tanımladıkları yeni kuruluşunun temel amaçlarını şu şekilde açıkladılar.
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti uzun bir süreden beri bir karmaşa ortamına sürüklenmek istenmektedir. Türk Milleti, içine sürüklenmek istenen bu karmaşa, ve kaos ortamını aşacak, hiç bir şekilde bölücülerin oyununa gelmeyecektir. 
Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir. Bayrağı; beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli Marşı İstiklal Marşı’dır. Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Temel amaç; Türk Devleti ve Milleti’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi sonsuza kadar korumak ve muhafaza etmektir.
Bu amacı sağlamak için bir araya gelen kuruluşlar olarak, üzerimize düşen görevleri hiç bir kaygı duymaksızın ve kararlı bir şekilde sürdüreceğimiz hususunu Türk Milletinin bilgisine sunarız.” 
“BUNUN HESABINI NASIL VERECEKSİNİZ”
Açıklamada, “Akil İnsanlar” eleştirilirken, “Analar ağlamasın, akan kan dursun diyen sözümona akil adamlara soruyoruz. Bunun karşılığında ne ödeyeceksiniz. Ödediğiniz bedel daha pahalı olursa, vicdan azabı çekmeyecek misiniz, bunun hesabını nasıl vereceksiniz. İşte bütün bu nedenlerle, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milleti ile bölünmez birlik ve bütünlüğüne hizmet etmek amacı ile aşağıda imzası bulunan sivil toplum örgütleri ve kişiler olarak hareket etme kararı almış bulunmaktayız. Yeni çalışma ve uyarı programlarını açıklayacağız” ifadeleri kullanıldı. 
05 Nisan 2013 Cuma  12:32

12 Ocak 2013 Cumartesi

Özür dileyen özürlülere ithaf!...

Özür dileyen özürlülere ithaf olunur…
Biz bu vatanı şehitlerimizden borç olarak aldık…
Önce onları şehit edenler özür dilesin ve borçlarını ödesinler….. Tabiki kabul görürse…
ÇANAKKALE SAVAŞINDAN ;
Kocadere köyünde büyük bi sargı  yeri kuruluyor. Kimi Urfalı , kimi
Bosnalı , Kimi Adıyamanlı , Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı
getiriliyor…
Bunlardan biri Lapsekinin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır.Zor
nefes alıp vermektedir.Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için
komutanının elbisesine yapışır.Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.“Ölme ihtimalim çok fazla… Ben bir pusula yazdım…Arkadaşıma
ulaştırın…”
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur:
“Ben…Ben köylüm Lapseki’li İbrahim Onbaşından 1 Mecit borç
aldıydım…Kendisini göremedim.Belki ölürüm.Ölürsem söyleyin hakkını helal
etsin”
“Sen meraketme evladım” der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle
okşar.
Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de “söyleyin hakkını helal etsin” olur…
Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan
çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden
çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine
bir pusula.Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır.Pusulayı
açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır,
ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz…
>PUSULADAKİ NOT:
“Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni
göremedi.Biraz sonra taarruza kalkacağız.Belki ben
dönemem.Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.”
Siz bu olayın neresindesiniz?
Türklük davası güdüp de ecdadın ayaklarındaki toz olamayanların, vatan
millet sevdasında! olup ülkeyi yiyip-bitirenlerin ve yetim hakkına bile göz
dikip; haksızca hak iddia edenlerin gözlerine sokmanız dileğiyle…onlar anlar…  
Akıllıca bir planın parçası
SÖzde aydınların başlattığı ’özür’lü kampanyaya toplumun her kesiminden çığ gibi tepki büyüyor. Türk milletini, Ermeni’den özür dilemeye çağıranların milleti ‘tavır almaya’ zorladığını belirten akademisyenler ve ülkenin gerçek aydınları, kampanyanın ’akıllıca’düşünülmüş bir planın parçası olduğuna dikkat çekiyor: Bu girişim, Türk milletini tuzağa düşürme planının bir adımıdır.
İŞTE O METİN
Sanal ortamda başlatılan kampanyanın metninde şöyle deniyor: “1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felâket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”
Şehitlerimizin kanı ve vebali altındalar
Toplumsal Düşünce Derneği 
Genel Başkanı 
Avukat Fethi Bolayır:
Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı Avukat Fethi Bolayır kampanyayı, “Bir kitle kendi ülkesine ve milletine bu kadar hainlik yapamaz” sözleriyle eleştirdi. Özür dileme kampanyası başlatan ve buna destek veren kişilerin omuzlarında, Ermeniler tarafından şehit edilen Türk büyükelçilerinin, dışişleri mensuplarının ve onların ailelerinin kanları ve vebali olduğunu söyleyen Avukat Fethi Bolayır şunları söyledi:
“Kendi ülkesini kalkıp başka bir ülkenin kamuoyuna şikayet eden bir zihniyete aydınlık demek mümkün müdür? Ermenilerin hakkını savunurken, Karabağ’da Azerbaycan vatandaşlarına yapılan zulümleri neden hiç konuşmuyorsunuz ey aydınlar? Bu ihanetin ta kendisidir. Karabağ’daki o zihniyet, geçmişte de Kars, Van, Ardahan’da kirli elleriyle kan döktü. Türkiye’nin yanlışlarını elbette açığa çıkaracağız, eleştireceğiz. Ama Ermenilerin hiyanetini getirip de Türk milletinin üzerine yıkmak ancak ihanet olarak tanımlanabilir. Bu ülke artık sahipsiz hale geldi. Her önüne çıkan Türkiye cumhuriyetine, laik ve üniter devlete saldırıya geçti.”

14 Aralık 2012 Cuma

AYIPTIR BEYLER, GÜNAHTIR BEYLER!...

AYIPTIR BEYLER, GÜNAHTIR BEYLER!...
Eğitimci-Yazar, Fethi BOLAYIR
Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı
            Bu güzel ülkeye onurlu, namuslu, haysiyetli bir anlayışla hizmet etmek görevlerin en yücesidir. Hangi makam ve mevkide olunursa olunsun, çalmadan-çaldırtmadan, yan gelip yatmadan, “Amaaan bana ne!...” demeden bu aziz millete aydınlık, mutlu ve huzurlu bir gelecek hazırlamak, sorumluluk mevkiinde olan her kimse için şereftir, haysiyettir ve namus borcudur.
            Namussuzlar nasıl ki namussuzluk için gözü kara, pervasız, acımasız ve cesur davranıyorlarsa, namuslular da en az namussuzlar kadar cesur davranmalıdırlar. Namuslu olanlar, devlete ve millete karşı hizmet anlayışlarını zedelemeden sürdürürlerse, kardeşliği-birliği-beraberliği, ortak değerlerde el ele tutuşmayı ön planda tutarlarsa, bu haklı davranış ve tutumlarını en yüksek sesle dillendirirlerse, namussuzlar at oynatacak meydan bulamazlar. Güzel ülkemde; sisli, bulutlu fırtınalı, karlı-buzlu bir hava yaratamazlar. Dolayısıyla; milli, ahlaki, dini, ekonomik, sosyal, siyasal gibi değerler zarar görmez, yıpranmaz, olumsuzluklar filizlenmez.
            Laik ve demokratik kuralların, milli birlik ve beraberliğin, üniter ve milli devlet yapısının, misak-ı milli ruhunun zayıflatıldığı, hırpalandığı, burçlarında oyukların açıldığı, açılmağa çalışıldığı bir Türkiye düşünün. Allah korusun, bu durum yüce Türk Milleti için dünyanın sonu sayılır. Büyük Türk Milleti’ni ve devletini bu duruma düşürmek için dışarıdan ve içerden satın alınmış beyinler hareket halindedir. Bu hareket halinde olanlara sesleniyoruz: Her kim olursanız olunuz, bu yüce milletin üstün değerleriyle oynamayınız. Emel ve arzularınıza alet etmeyiniz. İçimizde, beyinleri satın alınmış olanlara diyoruz ki; ister siyasi, ister ekonomik, ister makam kapmak için toplumumuzun kutsal değerlerinden, ortak mutluluğundan, mili ve çağdaş değerlerinden çirkin, adi, alçak ve kirli düşünce ve ellerinizi çekiniz. Bölücü ve karanlık düşüncelerinizi insanlarımızın temiz beyinlerine ve kalplerine akıtmaktan vazgeçiniz. Ayıptır, günahtır, toplu katliamdır, anayasal suçtur. Nifak tohumlarını ekmekten vazgeçiniz.
            Bu yüce millet, yirminci yüzyılın son çeyreğinden bugüne kadar çok acı çekti, çok canlarını kaybetti. 1980’den önce beş binin üstünde vatan evladını kaybettik. 1980’den sonra da hortlayan ve hortlatılan bölücü terör nedeniyle de otuz-kırk bine varan vatandaşımızı, insanımızı yitirdik. Büyük ekonomik kayıplarla yüz yüze kaldık. Etnik kökeni ne olursa olsun, yetmiş beş milyon insanımız acı çekmektedir. Öyle bir acı ki; hem sosyal, hem siyasal, hem ekonomik, hem milli birlik alanında derin yaralar açtı devletin ve milletin bünyesinde. Dışarıdan ve içerden hareketlenip Türk ve Türkiye düşmanlığı yapanlar, Atatürk’ün en büyük ve en yüce eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve milli yapısını bozmak için uğraşanlar, bünyemizde açılan yaraların, her türlü insanı ve vicdanı değerlerden yoksun aktörleridir.
            Türk insanı bu aktörleri mutlaka çok iyi tanımalıdır. Demokratik ve laik Cumhuriyeti yıkmak isteyen bu aktörler, türlü rollere girerek, bulundukları coğrafyada en büyük güce sahip olan Atatürk Türkiye’sini dünya arenasında zayıflatmak, hasta adam durumuna düşürmek istiyorlar. Yüce Atatürk, Türk Milleti’nin yönünü çağdaş uygarlığa çevirmiştir. Türk milleti, bu aydınlık yoldan ilerlemeye devam ederken, demokratik ve laik Cumhuriyet’in aydınlığından, güçlü ve onurlu bir Türkiye’den rahatsız olan karanlık düşünce ve ruhların sahipleri, zehirlerini aydınlık yola akıtmaya devam ediyorlar. Ayıptır, günahtır beyler!...
            Gelin görün ki; dünya tarihinde eşi görülmemiş bir galibiyetin ve yarattığı inkılâpların sahibi olan Atatürk’ün düşünce sistemini, Türkiye’nin gelişmesinin önünde engel gören, laiklik ilkesiyle ülkemde yaratılan geniş manadaki din ve vicdan özgürlüğünün kısıtlı olduğunu söyleyen bir AB, Türkiye’ye karşı samimi değildir. Ülkemizde AB’nin bu anlayışına içimizde alkış tutanlara diyorum ki, “Siz, Victor Hugo’nun değil, siz bizim sefillerimizsiniz.”
            Sevr ve Mondros hayallerini içlerinden söküp atamayan devletler, Türkiye’nin içerideki birlik ve beraberliğini bozmak için küreselleşen dünya anlayışı ve birlikteliğini kullanarak hayallerini gerçekleştirmek istiyorlarsa, Türkiye’yi yönetenlerin bu ince hesapları çok iyi görmeleri gerekir. Bu görmenin yanında, ülkemin çağdaş değerlerle giderek kucaklaşması için ülkemin yeraltı-yerüstü kaynaklarını, değerlerini en randımanlı biçimde kullanmayı, değerlendirmeyi hiçbir boşluğa imkân tanımadan yerine getirecek çalışmalar yapmalıdırlar. Zaman israfına, kaynakların rant aracı olarak kullanılması yönünden kapının aralanmasına fırsat verilmemelidir.
            Çağdaş dünya ile birlikte harekete evet. Kişi hak ve hürriyetlerine sonsuza kadar evet. Demokratik ve laik anlayışa sonsuza kadar evet.Devletimizin üniter yapısının zedelenmesine, ülkemizin dışarıdan emir alan bir ülke haline gelmesine, özür dileyecek bir ülke konumuna düşürülmesine hayır. Yıllarca uluslar arası ekonomik kuruluşların talimatları doğrultusunda hareket etmeye hayır. Kendi iç dinamiklerini harekete geçirmiyorsanız, güçsüzseniz, dışarıya el-avuç açar durumdaysanız, ülkemde dönen çark, çıkar ve menfaat üzerine kurulmuşsa, kısa zamanda köşe dönme anlayışı yaygınsa, ele geçirilen siyasal ve bürokratik makamlar çıkar ilişkileri, al gülüm-ver gülüm anlayışıyla kirletiliyorsa dışa bağımlılıktan kurtulamayız.
Ülke huzurunu, barışı ve mutluluğu sağlayamayız. Onun için diyoruz ki, laik-demokratik Cumhuriyet’in temel ilke ve inkılâplarına sımsıkı sarılmalıyız. Başta kadınlarımız ve gençlerimiz olmak üzere, insanlarımızı çağdaş düşüncelerle donatıp, geleceğe hazırlamalıyız. Siyasal, sosyal ve ekonomik kirlenmişliğe “Dur” demeliyiz. Yalana, talana, dolana, pirim vermemeliyiz. Etnik ve dinsel amaçlarla ülkede huzursuzluk yaratanlara veya devlet imkanlarını bu yolda kullananlara, Atatürkçü düşünce sistemini ve milliyetçilik anlayışını zayıflatanlara “Ayıptır beyler, günahtır beyler, yaptığınız haksızlıktır beyler!...” demeliyiz. Demezsek, ortaya çıkan olumsuzluklardan yakınmaya, sistem etmeye, kapalı kapılar arkasında konuşmaya hiç, ama hiç gerek yoktur. Bu zavallılıktır, acizliktir, olup biten olumsuzluklara ses yükseltmemektir ve onları sineye çekmektir.
            Rozet Atatürkçülüğü ve milliyetçiliğini yapmak ayıptır beyler, günahtır beyler!... Yüksek İslam dininin değerlerini araç olarak kullanıp siyasal ve ekonomik rant elde etmek, boğaza nazır oturup viski yudumlarken Zap suyu üzerine şiir okumak ayıptır beyler, günahtır beyler!... Elleri nasırlı, papuç altları yırtık, sokakta el-avuç açarak dilenen insanları alet ederek siyasi ve ideolojik rant sağlamak ayıptır beyler!... Milletvekili, avukat, öğretmen, doktor, asker ve memurun ilk adımı atıp hizmet alanına girerken edilen Aine bağlı kalmaması ayıptır beyler, günahtır beyler!... Kısacası Cumhurbaşkanından köydeki muhtara kadar insanlarımıza hizmeti ibadet derecesinde görme erdemliliğiyle, karşı karşıya olduğumuzu unutmamak gerekiyor. Bunu unutmak ayıptır beyler. Ayıplarla toplumu bir yerlere götürmeye çalışmak daha da ayıptır beyler!...

16 Ekim 2012 Salı

O VİLLAYI SEHİT AİLESİNE BAĞIŞLA!...



O VİLLAYI ŞEHİT AİLESİNE BAĞIŞLA!...

Paşalimanı Adası’ndaki evini bebek katilinin ev hapsi için öneren BDP’li Ufuk Uras’a terör mağdurları böyle seslendi.
Adadaki evin çevresinde 8 dönümlük arazi var
BDP’li Ufuk Uras’ın, Adalet Bakanı Ergin’e bebek katili Öcalan’ın ev hapsine alınması için önerdiği Paşalimanı Adası’ndaki villasının çevresinde 8 dönümlük arazi bulunuyor.
Katiller bile aranmıyor
İSTANBUL Şehit Anaları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Pakize Akbaba, hainlere verilen tavizlere öfkeli: Bizim evlatlarımız ülkesi için can verdi. Biz de ‘vatan sağ olsun’ dedik. Ancak hainlere taviz üstüne taviz verilirken evlatlarımızın katilleri bile aranmıyor. Benim çocuğuma 7 kurşunu kim sıktı?
İmralı keyfi de yetmedi
ŞEHİT oğlunun ‘Anne ben çok seviyorum, sen de bir yudum al’ dediği için 18 yıldır şalgam suyu içmediğini belirten Akbaba şöyle dedi: Bebek katili İmralı’da yıllardır keyif sürüyor. Bu da yetmiyor, eve çıkarmak istiyorlar. Asla kabul edilecek bir şey değil. Biz bugünleri görelim diye mi evlatlarımız şehit oldu. 
Ufuk Uras’a öfke dinmiyor
Teröristbaşı Öcalan’ın ‘ev hapsi’ne alınmasını isteyen BDP’li Ufuk Uras’a tepkiler çığ gibi büyüyor. Terör mağdurları Uras’ın, Paşalimanı adasındaki villasını binlerce kişinin katili Öcalan yerine şehit yakınlarına vermesini önerdi
Haber : Bilun ÇELİK
PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın ev hapsini çekmesi için Paşalimanı Adası’nda bulunan villasını bebek katiline tahsis edebileceğini söyleyen BDP milletvekili Ufuk Uras’a tepkiler gittikçe büyüyor. Uras’ın yaptığı teklifi nefretle karşılayan ve tepki gösterenler, “Villasını İmralı canisi yerine şehit yakınlarına versin” dedi. MHP’li Mehmet Serdaroğlu, “İktidarın açılım süreci sonucunda Cumhuriyet tarihi boyunca duymadığımız tartışmaları duyuyoruz. Bunların sonucunda BDP’lilerin çıkıp terörist başına ev hapsi istemeleri, bunun için üzerlerine düşeni yapmaları geldiğimiz noktanın özeti.” 
Hıyanet ile karşı karşıyayız
Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı Avukat Fethi Bolayır ise, “Türkiye’nin geldiği bu acı manzara bizim yüreğimizi yaralıyor. Ne acıdır ki insanlarımız bu gaflet uykusundan uyanmamış vaziyettedir. Ülkede bu kadar kan akıtmış bir insana ev hapsini önerirken Atatürkçüyüm, milliyetçiyim diyen, vatan bölünmesin diyen insanları hücre hapsine koyuyorsunuz. Bunu anlamak mümkün değildir” dedi.  Bolayır, şunları söyledi : “Ufuk Uras evini bağışlamak istiyorsa o kendi sorunudur ama hiç kimse binlerce şehit vermiş ailelere ev vermeye yanaşmıyor. Şehitlerimizin aileleri, çocukları ortada, perişan durumda. Bu bizim yüreğimizi yaralıyor. Güzel ülkemiz bu ülkenin ekmeği, suyu ile beslenen insanların hıyaneti ile karşı karşıya.” 
Çocuğuma 7 kurşunu kim sıktı?
Bebek katili terörist başı Öcalan için BDP’lilerin ’ev hapsi’önerisine İstanbul Şehit Anaları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nden de büyük tepki geldi. Dernek Başkanı şehit annesi Pakize Akbaba, terörist başı’nın İmralı’da keyif sürdüğünü belirterek şöyle konuştu: “Önce şehitlerin katillerini gündeme getirin, üzerinde durun. Bunu asla kabul etmiyoruz. Biz bunları hak etmiyoruz. Böyle bir olay olamaz. Gaziler, şehitler için ne çıktı, hiç bir şey. Biz bir şey istemedik. Hiç olmazsa bırak yakalanan katil cezasını çeksin. Bizim çocuklarımızın katilleri nerede acaba, yakalananları da tek tek çıkarıyorsunuz. Benim çocuğuma 7 kurşunu kim sıktı?
BDP’li Ufuk Uras’ın teröristbaşı Öcalan’ın ev hapsi çekmesi için önerdiği villasının bulunduğu 8 dönümlük arazi, İmralı adası yakınlarındaki Marmara adasının güneyinde bulunan ve içinde beş köyün yer aldığı Paşalimanı adasında. 
Yaşananlar zulüm noktasına geldi
MHP Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu, ” Ülkenin temeline dinamit koyanlar el üstünde tutulmak istenince bu tablo ortaya çıkıyor “ dedi. Yaşananların Türk Milletine zulüm noktasına geldiğini belirten Uslu, şöyle konuştu: ”Bir taraftan bu ülkenin altına dinamit koyanların milleti boğan talepleri, bir taraftan da bu dinamiti engellemek isteyen şehitlerimizin durumu. Çok çelişkili.” 
Milletin geleceğini çaldı
MHP Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil de, milletin şehidine ve gazisine her zaman sahip çıktığını, çıkmaya da devam edeceğini ifade ederek, sahip çıkmayanların ayıbının da kendisine ait olacağını kaydetti. Teröristbaşına ev hapsi konusunun tartışılmasının ciddiye alınmaması gerektiğini belirten Asil, “Bu millete büyük açılar çektirmiş bir teröristin ev hapsi konuşuluyorsa bu zaten başlı başına üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Milletin geleceğini çalmak isteyen birine bu imkanlar tanınamaz. Milletin geleceğini koruyanlar ise asla unutulamaz, sahipsiz kalmaz” dedi. Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Abdullah Bugsur da, “Bu gibi siyasetçilerden ancak tellal olur. Binlerce insanı öldürdüğü mahkeme kararıyla tescil edilmiş bir insanın ya bu insanları öldürdüğü kabul edilmiyor, ya Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin vermiş olduğu karara bir saygı yok, ya da kendi kafalarına göre kanunlar üretiyorlar. Burada bir akıl tutulması var” diye konuştu. 
İnsanlık değerlerini kaybetmiş 
İktidarın verdiği tavizler nedeniyle Türkiye’de terörist başı katilin belirlediği gündemi tartışmak zorunda kalındığını söyleyen Türk Büro - Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş da, “Ufuk Uras’ın bunları söylemesini fazla yadırgamıyoruz. İnsanlık değerlerini kaybetmiş, katile kapı açacak kadar küçülmüş bir zavallıdır. Bu zavallının şehit ailelerine kıymet vermesi zaten beklenemez” dedi. 
Bu ülke sahipsiz değildir
Adalet Bakanı ve Başbakan’ın da Uras kadar daha kötü yanlışların içerisinde olduğunu söyleyen Yokuş, “Şu anda İmralı canisinin önce idam cezasının kaldırıp özel bir yerde rahat etmesinin istenmesi, arkasından siyasete serbest bıraktırılması, yani bu ülkede 30 bin insanımızın ölümüne sebep olmuş bir katil başına bu kadar itibar verilmesi sadece şehit ailelerinin değil,  bütün Türkiye’nin yüreğini acıtmaktadır.  Bu ülke sahipsiz değildir” şeklinde konuştu.

İHANETTEN DAHA BETER…

Akıllıca bir planın parçası
SÖzde aydınların başlattığı ’özür’lü kampanyaya toplumun her kesiminden çığ gibi tepki büyüyor. Türk milletini, Ermeni’den özür dilemeye çağıranların milleti ‘tavır almaya’ zorladığını belirten akademisyenler ve ülkenin gerçek aydınları, kampanyanın ’akıllıca’düşünülmüş bir planın parçası olduğuna dikkat çekiyor: Bu girişim, Türk milletini tuzağa düşürme planının bir adımıdır.
İŞTE O METİN
Sanal ortamda başlatılan kampanyanın metninde şöyle deniyor: “1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felâket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”
Şehitlerimizin kanı ve vebali altındalar
Toplumsal Düşünce Derneği Başkanı Avukat Fethi Bolayır kampanyayı, “Bir kitle kendi ülkesine ve milletine bu kadar hainlik yapamaz” sözleriyle eleştirdi. Özür dileme kampanyası başlatan ve buna destek veren kişilerin omuzlarında, Ermeniler tarafından şehit edilen Türk büyükelçilerinin, dışişleri mensuplarının ve onların ailelerinin kanları ve vebali olduğunu söyleyen Bolayır şunları söyledi:
Kendi ülkesini kalkıp başka bir ülkenin kamuoyuna şikayet eden bir zihniyete aydınlık demek mümkün müdür? Ermenilerin hakkını savunurken, Karabağ’da Azerbaycan vatandaşlarına yapılan zulümleri neden hiç konuşmuyorsunuz ey aydınlar? Bu ihanetin ta kendisidir. Karabağ’daki o zihniyet, geçmişte de Kars, Van, Ardahan’da kirli elleriyle kan döktü. Türkiye’nin yanlışlarını elbette açığa çıkaracağız, eleştireceğiz. Ama Ermenilerin hiyanetini getirip de Türk milletinin üzerine yıkmak ancak ihanet olarak tanımlanabilir. Bu ülke artık sahipsiz hale geldi. Her önüne çıkan Türkiye cumhuriyetine, laik ve üniter devlete saldırıya geçti.

21 Haziran 2012 Perşembe

Görüş bildirildi ve katkı sağlandı...

AGONİ "Atatürk'ün Ölümündeki Sır Perdesi"
Yazılmayan Tarih
 ÖNSÖZ
            Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının Türk milleti için kabulü çok zordur. Bugün dahi yapılan işlerin sonunda, cümlelere "Atatürk olsaydı..." diyerek başlayan insanlarımız bir çözüm arama yoluna gitmişlerdir. Bunun asıl sebebi ise Atatürk gibi bir şahsın Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başına henüz gelmemiş olmasıdır. Bu derin boşluk henüz doldurulamamıştır.
Atatürk'ün hayatına ilişkin yazılan ve kitap haline getirilen eserlerin azlığı kadar yeni bilgilerin ortaya konulmaması ve gerekli araştırmaların yeteri kadar halka indirgenmemesi Atatürk ve düşünce dünyasında boşluklar oluştururken bir taraftan da hakkında asılsız haberler oluşturmak suretiyle (Bu boşluğu fırsat bilenlerce) manevi şahsiyeti yıpratılmaya çalışılmaktadır. Bu durum aslında üzerinde yaşamaktan büyük mutluluk duyduğumuz biricik ülkemizin sömürü haline getirmeyi planlayan, kökleri içerde ve dışarıda bulunan örgüt ve devletlerin, planlı ve programlı çalışmalarından oluşmaktadır.
Bu kitabın özellikle bölümlere ayrılarak, bölüm sonlarına o konulara ilişkin bilgi ve belgeleri eklemek suretiyle her bir konunun kendi içinde tartışılması yoluna gidilmiştir. Çünkü her bir bölüm kendi içinde değişik konular içermektedir. Ağırlıklı olarak Tıp'a yönelik konular ele alınırken, Siyasi ve Politik olay­larında tartışılması bizi böyle bir fikre sevk etmiştir
Atatürk'ün müşavir hekimleri arasında ismi geçen Prof.Dr. Mustafa Hayrullah Diker'in biyografisi kitapta (konuda) ismi geçmediğinden dolayı biyografisi alınmamış. Dr. İ. Refik Saydam ise, Atatürk'ün müdavi ve müşvir hekim­leri arasında yer almamsına karşın uzun yılar hastalıklarıyla direk mücadele etmiş bir doktordur. Bu yazıya, İ.Refik Saydam'ın da biyografisini alma gereği duyulmuştur.
Ayrıca, 3. Bölümde ele alınan salygran (dizüretik)'in konuların   uzmanlarının   dikkatine   yönelik   olarak   hazırlamaya çalışılmıştır.
Bununla birlikte gündeme getirilen, Tedavi yöntemleri ve kullanılan ilaçların mahiyeti orijinal metinler kullanmak suretiyle ortaya çıkartılan yanlışlıkların giderilmesi ve Atatürk'ümüzün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yakışır bir şekilde "Fenni Rapor'unun tekrar gözden geçirilmesi yoluna gidilmesi gereğini ortaya koymaya çalışmıştır.
Ortaya konulan bilgi ve belgelerin tekrar tartışılması ve bu yöntemlerin sonuçlarının açıkça toplumumuza anlatılması gereği belki de bu kitabın temel konusunu oluşturmaktadır.
Yapılmaya çalışılan ve bu kitabın temelini oluşturan, konu­lardan birisi de, Atatürk'ümüzün bilinmeyen ve neredeyse unut­turulmaya çalışılan bir yanlışlığı düzeltmek ve Atatürk hakkında bilinmeyenleri ortaya koymak suretiyle bu büyük şahsiyetin, Milletine ve Devletine olan sevgi ve bağlılığının ne kadar büyük bedeller karşılığında ödendiğini göstermeye çalışmaktır. Bununla birlikte bölüm sonunda Atatürk'ün haytmda önemli bir yer teşkil eden fakat sürekli olarak unutturulmaya çalışılan manevi oğlu Abdurrahim Tuncak'ın ilk kez yayınlanan belgelerle birlikte bir kitap halinde sunulmaya çalışılmıştır. Fakat bu yeterli değildir.
Atatürk'ün hayatının bir Özeti yapılmaya çalışılmış olan bu eserde işlenmemiş ve unutulmuş konular olmakla birlikte eksik­lerimiz de bulunması mümkündür. Bu sebepten ötürü Türk Milletinin o büyük hoşgörüsüne sığındığımı da ayrıca belirtmek isterim.
Kitabın hazırlanmasında bizlere yardımlarını esirgemeyen ve görüşlerini bildirmek suretiyle fikir sahibi olmamıza yardım eden;
Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı Av. Fethi Bolayır,
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji ve Klinik Farmakoloji Ana Bilim Dalı ve Farmakoloji Derneği Başkanı, Prof . Dr. Mehmet Melli ve bölüm arkadaşlarına, Refik Saydam Hıfzısıhha Başkanı Doç. Dr. Turan Aslan ve Kimyager Mustafa Hacıömeroğlu'na, Atatürk'ün tedavisinde kullanılan ilaçların bel­gelerini bize vermekle bizi onura eden tarihi İstanbul Eczanesinin sahibi, sayın Ecz. Ömer Faruk Erdem'e ve Atatürk üzerine derin bilgilere sahip bulunan, Ahmet Palazoğlu'na ve bu çalışma esnasında kendisinden maddi ve manevi olarak destek gördüğüm ve Tıp konusunda bana desteklerini esirgemeyen, Atatürk'ün alkole bağlı sirozdan ölmediğini gerçek hastalık nedeninin sıtma olduğunu, Prof.Dr. Sait Kapıcıoğlu, Dr. Şakir Coşkuner ile birlik­te ilk defa Türk milletine duyuran Sayın, (E) Dz. tbp. Alb. Op.Dr. Aytekin Ertuğrul'a yardım ve destekleri için teşekkür ederken, Burada ismini yazmadığım ve her biri kendi dallarında uzman olan insanlara teşekkürü bîr borç bildiğimi, önce milletim (Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Halkı) adına sonra da kendi adıma minnet ve şükranlarımı bildirmeyi bir borç bilmekteyim.
Bu kitabın yayına hazırlanması ve basımında yardımcı olan Lazer Ofset sahibi Sayın Yaşar Türkkorur'a (Milli Mücadelemizin "Altın Levhalara" yazılı bir ismi olan SÜTÇÜ İMAM'ın torunudur) ve ekibine, bana göstermiş oldukları derin sabır ve sevgileri için de aileme ayrıca teşekkür ederim.
Ogün DELİ
Gazeteci - Yazar

19 Mayıs 2012 Cumartesi

19 MAYIS "BAYRAMINIZ" KUTLU OLSUN,,,,,,,,,,,,

Dünya Türklüğü ve Türk Gençliğinin "Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı" nı içtenlikle kutlar; Bu yolda, bu uğurda sadakat; Azim, irade, kararlılık başarılar dileriz...

19 Mayıs 2012 Cumartesi


son başvekil ve...

SON BAŞVEKİL VE “AHDE VEFA”
Mustafa Nevruz SINACI
            Lânetli çadır tiyatroları ve Türk hukuk tarihi’ni yüzkarası, ebedi utancı “yassı-ada” despot hanesinde, sözde muhakeme konusu bir olay ve tarihi bir hakikat: Bulaşık yıkayan Valide Sultan ve ‘Anne, ne olur bizi affet, geç geldik’ diyen son Başvekil Adnan Menderes!..
Hain mütegallibe tarafında atılı suçlarından birisi…
İşte hak sahnesi ve o, içler acısı hakikat:
            “Merhum Adnan Menderes, 1952 yılında NATO toplantısı için Fransa’ya gider. Bir ara Türk Büyükelçisini yanına çağırarak;
- Osmanoğulları ailesinin Paris’te yaşıyor olması gerek. Bunlar nerededir, ne yer, ne içer, ne ile geçinirler? diye sorar. Ama büyükelçinin hanedan hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını görünce, pek şaşıran ve öfkelenen Menderes, büyük bir hayıflanma içerisinde;
- Sana 24 saat mühlet! Ya Osmanlı ailesinin adresi ile ya da istifanla gelirsin” der. Bir müddet sonra büyükelçi gelir ve temin ettiği adresi Başvekil Adnan Menderes’e verir..
Derhal Hanedanın ziyaretine giden Menderes, gördükleri karşısında çılgına döner.
Devlet-i Aliye’nin ulu Hakanı Sultan Abdülhamid Han’ın 80 yaşındaki hanımı Şefika Sultan, 60 yaşındaki kızı Ayşe Sultan ve diğer Osmanlı hanımları, Paris yakınlarında üçüncü sınıf bir varoş lokantasının mutfağında, Fransız işçi, köylü ve amelelerinin temizlik işlerini yapmakta, bulaşıklarını yıkamakta, yani bulaşıkçılık yapmaktadırlar….
Menderes gözyaşlarını tutamaz. Şefika Sultan’ın ellerine sarılır ve;
- Anne, ne olur bizi affet, geç geldik, der.
Ayşe sultan sürgünden otuz yıl sonra gördüğü bu vatan evladına;
- Sen kimsin?, diye sorar. Menderes de;
- Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin başvekiliyim, der.
- “Ben başvekilim” sözünü duyan koca sultan sevinç, mutluluk ve heyecandan öyle bir çığlık atar ki, adeta kalbi duracak gibi olur. Oracıkta yere düşer, bayılır.
Menderes Türkiye’ye döner dönmez doğruca Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a çıkar.
- Osmanlı hanımlarını bulaşık yıkarken gördüm. Onların Türkiye’ye dönmeleri için af kanunu çıkaracağım, der. Celal Bayar: - Adnan Bey sus! Sakın bu konuyu bir daha başka yerde açma, malum gazeteler tahrikiyle silahlı kuvvetlerin içindeki cunta Türkiye’de ihtilal yapar, der.
Menderes cebinden çıkardığı bir mektubu masanın üzerine bırakarak dışarı çıkar.
Mektupta, tam olarak şunlar yazılıdır:
“- Ana’larının ve Baba’larının Fransa da hizmetçilik ve bulaşıkçılık yaptığı bir ülkenin Baş Vekili olmaktan hicap ediyor ve utanç duyuyorum. İstifamın kabulünü arz ederim. Adnan Menderes…” Adnan Menderes’in istifadan vazgeçmesi için epeyce uğraşılır. Sonuçta, hanedan hanımlarının yurda dönmelerine izin verilmesi şartıyla Menderes istifadan vazgeçer.
Anavatan’a Dönüş:
İstanbul’a dönenler arasında Sultan II. Abdülhamid’in hanımı ve kızı da vardır. Bir sabah erken saatte Teşvikiye’deki evlerinin kapısı çalınır. Kapıyı Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan açar. Gelen kişi bizzat Başvekil Adnan Menderes’tir.
- Şâyet kabul buyururlarsa Valide Sultan’ı görmek isterim, der. Başında tülbent elinde tespihiyle Başvekil Adnan Menderes’i karşılayan Şefika Sultan;
- Berhudar olasın evlâdım, hoş geldiniz…” der. Başvekil de; - Teşekkür ederim Valide hazretleri; hoş bulduk…, demesinden sonra Şefika Sultan; - Beyefendi, niçin önceden haberimiz olmadı? Böyle, hazırlıksız ve gaâfil avlandık” der. Adnan Menderes; - Estağfurullah, zararı yok efendim. Bendeniz elinizi öperek hayır duanızı almak ve bir ihtiyacınız olup olmadığını sual edip, öğrenmek için geldim, der...
Ayrılırken, (daha sonraları Yassıada da onun da hesabının sorulduğu) şişkince bir zarf bırakır.İşte, Menderes’in amansız suçlarından birisi de budur. Oysa, Ecdadımız bunları hak etmek için ne yapmıştır? Sultan Vahdettin’in tabutu da bilindiği gibi İtalya’da alacaklıları, kasap ve bakkal tarafından haczedilmiştir. Bu yaşananlar bir bedel midir? Yorum ve değerlendirme her zaman olduğu gibi okuyanlara aittir!…” 
(Belge için bak: Vikikaynak)