TEK ADAM YÖNETİMİNE VE SULTANLIĞA HAYIR
Türkiye, şimdiye kadar görülmemiş en ağır bunalımlarla karşı
karşıyadır. İçerde ve dışarıda pek çok sorunla uğraşır vaziyettedir. Millet
olarak yastıktan başımızı kaldıralım.
Şu anda, millet olarak bize düşen görev, büyük tehlikelerle
yüzyüze kalmış olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu değerlerini korumak
ve kollamaktır. Çünkü bu kurucu değerler en kıymetli hazinemizdir. Bizleri bu
değerlerden mahrum etmek isteyen ve güzel ülkemizi dikta yönetimine sürükleyecek
anayasal düzenlemelere karşı hukuk kuralları içinde kalarak meşru müdafaa
hakkını kullanmaktan çekinme. Cumhuriyet’in temel değerlerine, kişi hak ve
özgürlüklerine yöneltilen, dünyada emsali görülmemiş anayasal düzenlemelere
karşı <<HAYIR …>> diyerek kararlılığını ortaya koy.
Atatürk diyor ki: <<Egemenlik, hiçbir mana, hiçbir
şekil ve hiçbir renkte ve işarette ortaklık kabul etmez. Hürriyetin de,
eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir. Milli emeller,
milli irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, bütün millet fertlerinin
arzularının, emellerinin bileşkesinden ibarettir. Milletimizin refah ve
mutluluğu için hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz için bütün
uyanıklılığımızla ve bütün kuvvetimizle milli egemenliğimizi muhafaza ve
müdafaa edeceğiz. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Kuvvet birdir ve
milletindir. >>
Ve yine diyor ki: <<Milletin hakimiyet ve saltanat
makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Ve bu hakimiyet
makamının hükümetine Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti denir. Bundan başka
bir saltanat makamı, bundan başka bir hükümet yoktur ve olamaz…!>> Şimdi,
her türlü yetkilerini bir kişiye, yani saraya devreden bir Türkiye Büyük Millet
Meclisi’yle karşı karşıya kaldık.
Yapılması istenen anayasa düzenlemeleriyle adalet gölgelenir
ve ötelenirse, aydınlığı karartılırsa, insanlar karanlığa mahkum edilmiş olur.
Korku ve kötülük kol gezmeye başlar. Barış, huzur, güven, kanun karşısında
eşitlik koyu bir karanlığın kucağına atılmış olur. Erdemlilik mumla aranır.
Çünkü erdemliliğin burcunda dalgalanan bayrak adalettir.
Bu anayasa düzenlemesiyle Meclis, Başbakanlık, Bakanlar
Kurulu, adalet ve hukuk, devlet bürokrasisi, ordu, emniyet, üniversiteler,
devletin tüm kurum ve kuruluşları bir tek kişinin insafına ve ellerine terk
ediliyor. Bu durum, Türkiye’ye aydınlığın penceresini açmaz, sımsıkı kapatır.
Atatürk, egemenliği saraydan aldı, millete verdi. Milleti,
padişahın kulu olmaktan kurtardı. Halbuki aynı yüzyılın liderleri olan Hitler
(Almanya), Mussolini (İtalya), Franko (İspanya), Salazar (Portekiz), Stalin
(Rusya) ve başka devletlerin başında olan daha başka liderler, demokrasiyi
tabuta koyup çivilerini çaktılar. Vatandaşları kan ve gözyaşı içinde
yaşamlarını sürdürdüler. Çünkü başlarında olan liderlerin astığı astık, kestiği
kestikti. Her şey bu liderlerin iki dudağı arasındaydı. Bunlara benzer
yönetimlere sahip tüm devletlerde (Ermenistan Cumhuriyeti, Azerbaycan
Cumhuriyeti, Kore Cumhuriyeti, Uganda Cumhuriyeti, Libya Halk Cumhuriyeti, Küba
Cumhuriyeti, Kore Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore), Laos Demokratik Halk
Cumhuriyeti, Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti, Demokratik Kongo Cumhuriyeti,
Orta Afrika Cumhuriyeti, Mısır Arap Cumhuriyeti gibi..., demokrasi, kişi hak ve
özgürlükleri, mal ve can emniyeti ve çağdaşlık karanlığın kucağına
hapsedilmiştir. Çünkü buralarda tek kişi yönetimi her yetkiye sahiptir.
Otoriter bir yönetim vardır. Varsa, anayasaları da buna göre yazılmıştır.
Diktatör, Kral ve Çarların yaşadıkları dönemde Atatürk,
halkın egemenliğini hakim kıldı. 1924 Anayasası ile halkın egemenliğini
gerçekleştirdi. Halkın temsilcisi meclise yüce değer bahşetti. Yani egemenlik
padişahtan alınıp halka verildi. Şu anda acı duyduğumuz husus; 100 yıl sonra
ileriye gitme, çağdaş ufukla ulaşma yerine, ülkeyi 100 yıl geriye götürecek bir
anayasa düzenlemesiyle karşı karşıyız. Milli Egemenliğin temsilcisi meclisin
yetkileri elinden alınıp tek kişinin eline veriliyor. Atatürk diyor ki (1922): <<Millet,
mukedderatını doğrudan doğruya eline aldı. Ve milli saltanat ve hakimiyetini
bir şahıstan değil, bütün efradı (halkı) tarafından seçilmiş vekillerinden
oluşmuş bir Meclisi Ali’de temsil etti. İşte o Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Bundan başka bir makam, saltanat, bundan başka bir heyeti hükümet yoktur ve
olamaz.>> Yine diyor ki (1921): <<Efendiler, bütün dünya bilmesi
lazımdır ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti, uşak muamelesine
tahammül edemez.>> Atatürk’e ömür boyu Cumhurbaşkanı kalması teklif
edilince diyor ki (1930): <<Bana ötedenberi bu ve buna benzeyen
tekliflerde bulunanlar çok olmuştur. Siz ve efkarı umumiye bilmelisiniz ki, bu
yoldaki teklifler hoşuma gitmemiştir ve gitmez. Benim gayem Türkiye’de, yeni
Türkiye Cumhuriyeti’nde millet hakimiyetini takviye etmek ve ebedileştirmektir.
Dediğiniz gibi bir teklifi benim idealimi cidden rencide eden bir manada
telakki ederim.>>
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirilerek (!) halka
götürülen anayasa düzenlemesi, halkın egemenlik hakkını, milli iradesini
Meclis’ten alıp tek kişinin emrine vermektedir. Cumhurbaşkanlığı, parti
başkanlığı, Meclis, Hükümet, Ordu, Yargı, Devletin Kurum ve Kuruluşları bir
kişinin emir ve komutasına verilmektedir. Tek kişiye; milletin kaderi, ülkenin
geleceği, 80 milyonun istikbali, laik ve demokratik Cumhuriyetin istiklali
teslim ediliyor. Çağdaş hiçbir ülkede böyle bir sistem ve anayasa yoktur.
Ülkemiz, sonra da telafisi mümkün olmayacak zararlarla, tehlikelerle yüzyüze
kalacak. Bu anayasa düzenlemesi Türkiye’yi bölünmeye götürecek, et ve tırnak
gibi bütünleşmiş halkımızı ayrımcılığın pençesine düşürecektir. Milli iradenin,
milli egemenliğin, demokrasinin idam fermanı yazılmış olacaktır.
Parlamenter demokratik kültürümüz, yüz yılı aşkın bir
süreden beri ülkemizde derine giden kökler salmıştır. Bugüne kadar engin ve
zengin bir siyasi parlamenter kültür kazanıldı. Şimdi otoriter bir başkanlık
(partili Cumhurbaşkanı ambalajlı) sistemi getirilerek, bürokratik bir
diktatörlük kuruluyor. Böyle bir gömleği, kanla ve irfanla laik ve demokratik
Cumhuriyetini kuran bu aziz millete giydirilmek isteniyor. Halkla siyasal
sistem arasındaki bağı, iletişimi sağlayan parlamenter güç arka plana atılıyor,
göstermelik hale getiriliyor. Bu anayasa değişikliğiyle demokratik rejimden
tamamen kopmuş, otoriter bir dikta rejimi ile karşı karşıya geleceğiz. Türkiye,
otoriter tek kişinin eline teslim edilmiş olacaktır. Vatandaşın mal, can,
hukuk, özgür haklar konusunda hiçbir güvencesi kalmayacaktır. Laik ve
demokratik parlamenter sistemimiz mezara konup, üzeri toprakla örtülecek,
ruhuna Fatiha okunacaktır. Çünkü kuvvetler ayrımına son veren, yasama-yürütme
ve yargı erklerine egemen olan bir tek kişiyle yüzyüze kalacağız. Bu anayasa
değişikliği parlamenter demokrasiyi ortadan kaldıracak, anayasal bir
diktatörlükle milletimizi yüzyüze getirecektir. Bu anayasa düzenlemesiyle tek
kişi, ülke yönetiminde egemen kılınacaktır. Bu şekilde, 100 yıllık bir
demokrasi kültürüne sahip ülkemiz, despotizme ve bölünmeye doğru
sürüklenecektir. Hem demokratik parlamenter rejimimiz ve hem de kayıtsız
şartsız millete ait olan milli egemenlik, el değiştirmiş olacaktır. Milletin
egemenlik hakkı partili Cumhurbaşkanına devredilmemelidir. Partili
Cumhurbaşkanı kim olursa olsun, hangi partiyle mensubiyeti olursa olsun, milli
egemenliği ortadan kaldıran bu anayasa değişikliğiyle devlet yeniden inşa
edilemez. Etnik ve mezhepsel ayrışmacılık daha da alevlenerek artar.
Milli irade, tek kişiye ait bir değer ve güç değildir.
Anonim bir güçtür. Milletin tümüne ait bir güçtür. Millet, bu gücünü TBMM
eliyle kullanır. Bunun için de parlamenter sistem, milli iradenin güç
kaynağıdır. TBMM, milletin ortak nabzının attığı yerdir, millet iradesinin
kalbidir. Parlamenter sistemimizde yasama görevini, TBMM yerine getirir.
Ülkenin kaderiyle ilgili kararları alır, hayata geçirir. Dolayısıyla yasama
organı, parlamenter sistemdeki güç kaynağını kullanır. Bunun için diyoruz ki,
bu güç kaynağı, yasama organını baypas eden partili Cumhurbaşkanının eline
verilmemelidir. Yüz yıllık parlamenter deneyimine sahip Türkiye’de rejim
değişikliğine yol açacak, bütün demokratik değerleri kökünden söküp savuracak
anayasa değişikliği erozyonuna yol verilmemelidir. Türkiye’nin; güçlü bir
ekonomik yapıya, güçlü ve şeffaf çalışan kurumlara, tarafsız – bağımsız – hızlı
çalışan bir yargı ve hukuk sistemine, hukukun üstünlüğüne, hak ve özgürlüklerin
teminat altına alınmasına ve korunmasına, çağdaş değerlerle zaman kaybına
fırsat vermeden tam anlamıyla kucaklaşmasına ihtiyaç vardır. Bunlar da, ancak
güçlendirilmiş, demokratik parlamenter sistemle olur.
Bu anayasa düzenlemesiyle bir diktatörlük yaratılacaktır.
Her tarafa elini uzatan, ama kendisine hiçbir elin uzanmasına fırsat vermeyen
bir güç kaynağı oluşacaktır. Laik ve demokratik rejim yörüngesinden çıkartılıp,
otoriter bir rejime ve kişiye Türkiye teslim edilecektir. Vatandaşın cam, mal,
hukuk emniyeti, hak ve özgürlükleri sarsılmaya başlayacaktır. Çünkü her şey,
her türlü yetkiyi elinde toplamış olan bir kişinin, diktatörün vicdanına terk
edilmiş olacaktır. Çünkü, diktatörü denetleyecek, <<Dur…>> diyecek hiçbir güç
olmayacaktır. Çünkü, anayasa değişikliği gerçekleşirse partili Cumhurbaşkanı
parti gücünü elinde tutacak, hem yürütmenin başı (Başkanlık görevini
üstlenecek) olacak, hem anayasal düzenlemelerle partili Cumhurbaşkanına tanınan
sınırsız yetkileri kullanacak. Bu kadar gücün sahibi olan kişi totaliter bir
anlayışa yönelir ve yönelişi durduracak hiçbir organ, hiçbir güç yoktur
karşısında. Yargı onun emrinde, yürütme onun emrinde, yasama onun gölgesinde,
parti milletvekillerini belirleme yetkisi onun elinde, devlet kurum ve
kuruluşlarını sevk ve yönetme onun emrinde. Yani, yasama, yürütme, yargı tek
kişinin emir ve komutasında. Kuvvetler ayrılığı yok edilerek <<denge –
fren sistemi>> tamamen ortadan kalkıyor. Bu tür bir anayasa değişikliği,
laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti devlet yapısına karşı hazırlanmış bir
tuzaktır. Halkına bir tuzaktır. Ülkemizin bölünmesine yönelik Ortaçağ
anlayışını getirecek bir tuzaktır. Devletimizin üniter yapısına, Kuvayı Milliye
ruhuna, halkımızın milli iradesine karşı hazırlanmış uluslar arası bir
projedir, bir tuzaktır. Bu anayasa düzenlemesi Türk Milleti’nin intiharıdır.
Halka götürülen bu anayasa düzenlemesi, yüz yüz elli yıllık
parlamenter tecrübesine erişmiş Türk Milleti’nin çağdaş ve demokratik ülkeler
liginden uzaklaştırılmasına yöneliktir. Büyük Türk Milleti’nin bugüne kadar
elde ettiği demokratik değerlerin ve egemenliğin millete ait olduğu
idealizminin yok edilmesidir. Modern Türkiye idealinden uzaklaştırılmasıdır.
Geri kalmışlığın ve düşünce karanlığın esiri olmuş milletlerle aynı çizgiye
Türkiye’yi getirmektir. Tek parti örgütüne ülkenin teslimiyetidir. Biat (itaat)
anlayışını topluma kabul ettirmektir. Çok sessizliği yok etmektir. Yapılmak
istenen anayasa düzenlemesinin milli ve yerli bir yeri yoktur. Dünyanın
evrensel değerlerine taban tabana zıddır. Vesayet anlayışının toplumun her
alanına yayılmasının aracıdır. Halka götürülen bu anayasa değişikliği, milli
iradenin boynuna idam ipinin geçirilmesidir. Milli iradenin ölüm fermanıdır.
Kölelik anlayışının topluma kabul ettirilmesidir. Seksen milyonun malını,
canını, özgürlüğünü, inanç ve düşüncelerini bir kişinin ipoteğine teslimidir.
Yapılmak istenen anayasa değişikliği, kalıcı ve ülkemizi
ileri taşıyıcı ilkelere dayanmıyor. Özgürlükler, teminat altına alınmıyor. <<Denge-denetim>>
mekanizmaları en büyük darbeyi alacağı için özgürlüklerin teminatı ortadan
kalkıyor. Bu anayasa düzenlemesiyle denetlenmesi zorlaştırılmış bir gücün hemen
hemen her konuda tek karar verici olması, <<Türk tipi başkanlık modelini>>
hayata geçirmiş oluyor. Böyle bir modelin örneği dünyada görülmemiştir, yoktur.
Özgürlükleri boğarak, demokratik ilkeleri devre dışı bırakarak, kişi hak ve
özgürlüklerini tehlikeye atarak, bilimsel kriterleri göz ardı ederek,
kafalardaki kalıplaşmış toplum mühendisliği şablonuyla kamuoyuna sunulan bu
anayasa değişikliği ülkemize hayır getirmeyecektir. Ülkemizin laik ve
demokratik, üniter yapısına hançeri saplayacaktır.
Laik ve demokratik Cumhuriyetimizin; egemenliğinin
kaynağının millet olduğu, milletin kullardan değil, eşit ve özgür insanlardan
oluştuğu, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti özelliğine sahip olduğu, eğitim ve
toplumsal yapının bilimsel bilginin yol göstericiliğine dayandığı, artı ve
eksileri olmasına rağmen kuralları ve özellikle de kurumlarıyla etkin işleyen
bir kamu yönetiminin olduğu, devlet yönetiminin dinsel etkilenmelerden uzak
tutulduğu, dış politikada <<yurtta barış, dünyada barış>> içeren bir
anlayışa dayandığı gibi önemli değerlerle beslenerek geldiği unutulmamalıdır.
Yapılmak istenen bu anayasal düzenlemelerle saydığımız bu önemli değerler en
ağır tahribata uğrayacaktır. Cumhuriyetimizin omurgası en ağır ve şiddetli
darbeyi alacaktır. Doksan yüz yıllık parlamenter sistem dönemi kapatılmaya
çalışılıyor. Bu anayasa düzenlemesiyle tam güçlendirilmiş tek adamlılık
yaratılmış olacaktır. Parlamentoyu oluşturan milletvekilleri, partili
Cumhurbaşkanının (Başkanın) himaye ve gölgesine girmiş olacaktır. Yapılmaya
çalışılan anayasa düzenlemesiyle hayata geçirilecek partili Cumhurbaşkanı
ülkenin tamamını tek başına kontrol edecektir. Bu tek adamlılık güçlü bir
Türkiye yaratmaz. Bütün dünyada sözü geçen ülkeler; yönetimlerinin yetkilerinin
sınırlandırıldığı, erkler ayrılığının güçlü olduğu, hiçbir şahsın tek başına
bütün yetkilere sahip olmadığı, yönetimlerinin şeffaf, denetlenebilir ve hesap
verebilir olduğu ülkelerdir. Buna karşılık tek kişinin her şeye hükmettiği, her
türlü yetkiyi elinde topladığı, ancak hesap verebilirliğin ve şeffaflığın
ortadan kalktığı ülkelerin ya da ülkenin dünyada itibarı yoktur. Dünya
siyasetinde etkin değildir. Türkiye, bu anayasa değişikliğiyle korkarız ki
dünyada etkisiz bir konuma gelecektir.
Bu anayasa düzenlemesiyle mutlak hakimiyeti eline geçirecek
olan kişi, hakimiyetini sürekli kılacak yol ve yöntemleri araştırmaya ve günü
gelince hayata geçirmeye çalışacaktır. Eline geçirdikten sonra da, başlangıçta
sunduğu amaç ve ilkelerden süratle uzaklaşmaya başlar ve bu amaç ve ilkelere
hıyanet etmeye meyledebilir. Kamu yönetimini de ele geçiren tek kişi anlayışı,
bir süre sonra kendi sosyal ayrıcalıklarını garanti altına almaya yönelir.
Çünkü bu zaaf insan doğasında vardır. Bu da doğal bir sonuçtur. Kurtarıcı
olarak ortaya çıkan ve tüm yetkileri de ele geçiren kişi, sonuçta totaliter
zorba olup çıkar. <<Dimyada pirince giderken evdeki bulgurdan olma!...>>
atasözünü unutmamak gerekir.
Bu anayasa düzenlemesiyle birlikte <<Atatürk ilke ve
inkılapları>>ndan söz edilmeyecek noktaya gelinecektir. Deyim yerindeyse,
bıçağın hem arkası, hem önü kesen bu kişiyi hangi güç durduracaktır? Geçmişte
dünyada bunun örnekleri görüldü. En belirgin örnek Hitler’dir. Seçimle geldi,
her türlü yetkiyi anayasal düzenlemeyle ele geçirdi ve bir zorba olarak dünyayı
yaktı kavurdu. Ülkemizde de yapılması istenen anayasal düzenlemeyle herhangi
bir kişiye her türlü yetki verilirse ve bu kişi ülkede devlet terörü estirerek
asıp kesmeye başlarsa hangi güç bunu durduracaktır? Çünkü <<denge -
denetim>> mekanizması yok ediliyor. Tek kişi otoriterliğinin eline
verilen devleti gayrimeşruluğunun giderek artması halinde kim kurtaracaktır?
Çocuklarımızın geleceğini düşünüyorsak, devleti tek kişi otoriterliğine teslim
edecek anayasa düzenlemesine <<HAYIR>> demeliyiz.
Bütün yetkileri eline
verdiğiniz kişiye <<Başkan>> dense ne olur, <<Partili
Cumhurbaşkanı>> dense ne olur? Değişen hiçbir şey olmaz. Türkiye Partili
Cumhurbaşkanlığıyla parti devletine dönüşecektir. Bu durum Ülkemizde ayrışma ve
kutuplaşmaya yol açacaktır. Bu ayrışma, ülkemizdeki birlik ve beraberliği
dinamitleyecektir. Bölünme ve parçalanmaya yol açacaktır. Başımıza seçilmiş bir
diktatör gelecektir. Türkiye tek parti yönetiminin yörüngesine girecektir. Bu
giriş Türkiye’yi çöküşe ve seçilmiş diktatörlüğe götürecektir. Türkiye kargaşa
ve badireye sürüklenecektir. Sürüklenmeyi durdurmak için bu anayasa düzenlemesine
<<HAYIR>> demeliyiz.
Türkiye için en ideal biçim güçlendirilmiş parlamento ve
güçlü Başkanlıktır. Yetkileri sınırlandırılmış Cumhurbaşkanlığıdır. Sorunlar
varsa, bu sorunlar parlamento içinde ve parlamento eliyle çözülmelidir. Başbakanlık
güçlendirildiğinde yürütme de güçlendirilmiş olacaktır. Dolayısıyla parlamenter
sistem güçlendirilmiş olacaktır. Öncelikli düzenlemeler, siyasi partiler yasası
ve seçim yasası üzerinde yapılmalıdır. Partiler demokratik bir yapıya
kavuşturulmalıdır. Seçmen iradesi bütün renkleriyle parlamentoya yansımalıdır.
Milli irade tam anlamıyla tecelli etmelidir. Getirilmek istenen anayasa
düzenlemesi sistem değil, rejim değişikliğidir. Hedef, laik ve demokratik
Cumhuriyettir. Cumhuriyetin kurucu değerlerinin ortadan kaldırılmasına yol
açacak bir düzenlemedir. Çağdaş, demokratik, laik, milli ve üniter devlet
yapısının ortadan kaldırılmasına yönelik düzenlemedir. Tek adam yönetimini
hakim kılmaktır. Eyalet sisteminin hayata geçirilmesine kapıyı aralamaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti çağdaş, laik, demokratik bir
hukuk devletidir. Kuvvetler ayrımına dayanan parlamenter (Meclis) sistemle
yönetilmektedir. Bu sistemde devletin gücü, <<yasama, yürütme,
yargı>> dediğimiz üç güç (erk)
arasında paylaşılmıştır. Bu güçlerin ayrı ayrı olmasının nedeni; devlet gücünü
elinde tutan yöneticilerin keyfi tutum ve davranışlarının önlenmesi içindir.
Kişi veya grubun diktaya yönelmesini önlemektir. Kuvvetler arasında denge
kurulursa, kurulan bu denge mekanizmasıyla demokrasinin işlemesi kolaylaşır.
Halbuki, yapılmak istenen anayasa değişikliğiyle <<yasama, yürütme,
yargı>> güçleri tek kişide
toplanıyor. Tek kişi için programlanmış bu özel modelle Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin temeline dinamit koymaktır. Tek parti çoğunluğunun oluşması partili
Cumhurbaşkanı eliyle gerçekleştiriliyor. Muhalefetin önü kesiliyor. Dışarıdan
ve Cumhurbaşkanı tarafından atanacak Bakanlar üzerinde denetim imkanları
kaldırılıyor. Meclise hesap verilmesinin, meclisin hesap sormasının yolları
kesiliyor. Meclis ve milletvekilleri işlevsiz bir duruma düşürülüyor.
Göstermelik bir konuma getiriliyor. Yüz yıla dayanan Meclis sistemi hukuken var
gözükse de, fiilen ortadan kaldırılıyor. İstiklal Mücadelesi vermiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan,
egemenliği padişahtan alıp halka veren, 1921 Anayasası’nı yapan, saltanat ve
hilafeti kaldıran, Sevr’i yırtıp atan, Lozan’ı imzalayan <<Gazi Meclisi>>nin
ruhuna Fatiha okunuyor. Cumhuriyet tarihi ortadan kaldırılıyor. Adli ve yasama
denetimi kenara itiliyor, varlığından
söz edilemez duruma getiriliyor. Bu durumlar demokrasi adına, Türkiye’nin
toplumsal barışı adına çok kaygı verici ve telafisi mümkün olmayan menfi
sonuçlar doğuracaktır. İnsanlarımız hukuktan ve demokrasiden uzaklaştırılır,
karşı kutuplara doğru ayrılır. Bu anayasa düzenlemesiyle tek adam, bütün
topluma hükmetme gücünü eline geçiriyor. Halkımız da bu gücün kulu, kölesi
durumuna düşecektir. Çok yazık!... Kanla ve irfanla kurulan, laik ve demokratik
yapıyla temeli atılan Cumhuriyetimize yazık oluyor:
Yapılmak istenen bu anayasa
düzenlemesiyle uzun bir geçmişi olan parlamenter sistemimizin hafızası silinip
atılıyor. Ülkenin her şeyini ve herkesi bir kişinin iki dudağı arasına
hapsetmiş oluyoruz. Yani ülke yönetimini bir diktatöre, bir sultana teslim
ediliyor. Ne kadar yetki varsa bir tek kişinin eline ve emrine veriliyor. Yetki
sahibi bu kişi Meclisi feshedebiliyor, başında bulunduğu partinin
milletvekillerini belirliyor, Anayasa Mahkemesi’nin ve Hakimler ve Savcılar
Kurulu’nun üyelerini, üniversite rektörlerini, bürokrasideki tüm atamalarını
belirliyor. Bakanlar Kurulu üyelerini parlamento dışından atıyor. Bütçeyi
yapıyor. Ordunun başkumandanı oluyor. Kanun kuvvetinde kararname çıkarıyor.
Yapılmak istenen anayasa düzenlemesiyle bir kişiye tanınan bu kadar sınırsız
yetkiler, ülkemizin geleceğini tehlikeye
atıyor. Yargıçlar, savcılar, mahkeme başkanları bu tek kişinin gözünün içine
bakacaklar. Komutanlar, valiler, kaymakamlar, yüksek bürokratlar, istihbarat ve
emniyet güçleri, iş adamları, sivil toplum kuruluşları tek kişinin otoriterliği
karşısında <<Hazırola>> geçeceklerdir. Çünkü bu kuruluşlardan pek
çoğunun atamaları, görevden alınmaları, yükseltilmeleri tek adamın
inisiyatifine bırakılmıştır. Adalet, huzur, barış, özgürlü , birlik beraberlik,
hak ve hukuk diyenler elele vermeli ve
ülkenin geleceğinin tek kişi yönetimine teslim edilmesine <<HAYIR>>
demelidir.
Türkiye’ye gönül vermişlerin, aydınların, Cumhuriyetçilerin,
laiklerin, milliyetçilerin, Atatürk ilke
ve inkılaplarına gönülden bağlı olanların, <<Sözkonusu vatansa,
gerisi teferruattır.>> diyenlerin
bu anayasa değişikliğine karşı çıkmaları kaçınılmazdır. Bu bir vatan görevidir.
Laik ve demokratik Cumhuriyetimize olan sadakat ve namus borcudur. Çünkü
yapılmak istenen bu anayasa düzenlemesi siyasetin temel ilke ve kurallarına,
demokratik ve laik hukuk devletinin ilkelerine uymamaktadır. Bu anayasa
değişikliği gerçekleşirse Türkiye laik, demokratik ve hukuk devleti olma
niteliğini kaybedecektir. Türkiye; ekonomik sıkıntılar, terör ve Ortadoğu’daki
savaş ortamında anayasa düzenlemesiyle daha da çıkmazlara sürüklenecektir.
İçerde ve dışarda ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. Görünen odur ki,
bu anayasa değişikliği ülkeyi hangi badirelere sürükleyeceği kestirilemiyor.
Fakat sürükleyecektir. Millete ait olan egemenlik gidecek, kişinin, yani tek bir
adamın nereye kadar ve nasıl olacağı bilinmeyen ve de önlenemeyecek egemenliği
gelecek. Yasama tamamen etkisizleşecek. Anayasayı ve yasaları dinlemeyen bir
kimsenin tek söz sahibi durumuna gelmesi halinde yargının da kendisine bir şey
yapamayacağı bir gerçektir. Yargı güven kaybedecek, adaletin terazisi iyice
bozulacaktır. Basın özgürlüğü, üniversite özerkliği, sivil toplum kuruluşları
katı bir baskılamayla karşı karşıya kalacaktır. Türkiye, tek kişinin çıkaracağı
kararnamelerle yönetilir hale gelecektir.
Düzenlenmeye çalışılan anayasanın kabulü halinde yasama
organı anlamını ve yüceliğini
yitirecektir. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun partili Cumhurbaşkanı’nın güdümüne
girmesiyle yargının bağımsızlığı ortadan kalkacaktır. Devletin tüm yetkileri
tek elde toplanacak ve bir diktatör yaratılmış olacaktır. Parlamenter hükümet
sisteminde, hükümet yasama organınca ve içinde seçilir. Hükümet, yasama
organına karşı sorumludur. Bu iki özellik, parlamenter sistemin temel
özelliğidir. Şimdi anayasa düzenlemesiyle bu özellikler partili
Cumhurbaşkanının eline veriliyor. Hükümeti tek kişi belirleyecek, hükümet
üyeleri Meclis dışından olacak. Bu hükümet tek kişinin sorumluluğunda olacak.
Güven oyunun kaynağı, yasama organının yerine partili Cumhurbaşkanı olacak. Tek
kişinin iradesiyle oluşan yürütme organı bir sekreterya görevini yapmış olacak.
Bu anayasa düzenlemesiyle, kuvvetler ayrımı ortadan kalkacak, kuvvetler birliği
olarak partili Cumhurbaşkanının elinde toplanacaktır. Siyasi ve hukuki denetim
rafa kaldırılıyor. Üniter devlet çökertiliyor, eyalet ve federasyona gidecek
yolların açılmasına zemin hazırlanıyor. Bu şekildeki bir anayasa düzenlemesiyle
milli devlet ilkesi yara alacaktır.
Partili bir Cumhurbaşkanının yetkilerinin orantısız bir
şekilde artırılması; ülkenin demokratik yapısını, hak ve özgürlükleri, onurlu
vatandaş olmanın sahip olması gereken hakları büyük oranda hırpalayacaktır.
Ülke otoriter bir tek adam rejiminin karanlığına süratle savrulacaktır.
Yapılmak istenen anayasa düzenlemesiyle demokrasimiz, hak ve özgürlüklerimiz
güçlendirilmeyecek, tam tersi mevcut olanlar da budanacaktır. Ülkemizdeki
birlik ve beraberlik yara alacaktır. Denetim mekanizmalarının işletilmesi
etkinliğini yitirecektir. Hesap sorulma imkansız hale gelecektir. Hiçbir
denetime tabi olmaksızın, her türlü kararı alma ve uygulama yetkisiyle
donatılmış partili bir Cumhurbaşkanının olduğu rejime demokrasi denilemez.
Yapılmakta olan anayasa değişikliğiyle demokrasi askıya alınıyor, yerine bir
dikta rejimi getirilmeye çalışılıyor. İnanıyoruz ki, bu güzel ülkede tek kişiye
kul olmayı reddeden onurlu yurttaşların sayısı çok fazladır. Üzerimize çökmek
üzere olan karanlığı defedecek güçtedir. Bu aziz halk, binbir emekle ve kan
dökülerek kazandığı Cumhuriyetin ve demokrasinin temel değerlerine yönelecek
herhangi bir tehlike anında sahipliğini gösterecektir.
Yapılacak anayasa düzenlemesi, keyfiliği bünyesinde
barındıran bir dikta anlayışının devlete hakim olmasını amaçlıyor. Böyle bir
anlayış, yüz yıla dayanan demokratik kültür değerlerimizi silip atacaktır.
Keyfi bir yönetim şekli Türkiye’nin gündemine oturacaktır. Aziz Türk Milleti,
kazandığımız laik ve demokratik değerlerimizin yok edilmesine izin vermeyecektir.
Baskıcı bir yönetim biçimine yol açacak olan bu anayasa düzenlemesi ülkemizi
bir bunalıma, iç kamplaşmaya, çatışmaya sürükleyecektir. Allah esirgesin, bir
Irak’a, bir Suriye’ye dönme endişesi insanlarımızı korkutuyor. Milli ve üniter
devletin burçlarında gedikler açacak olan bu anayasa düzenlemesine, ümmetten
millet şuuruna erişmiş bu yüce millet <<HAYIR>> diyecektir.
Kuvvetler ayrılığının tek elde toplanması, adı konmamış diktatörlüktür. Ayıplı
olan bu anayasa düzenlemesiyle partili Cumhurbaşkanı istediği zaman TBMM’ni
feshedebiliyor, ama TBMM partili Cumhurbaşkanını görevden alamıyor. Partili
Cumhurbaşkanı bütçeyi yapıyor, TBMM onay verme de eski bütçeye gerekli artışlar
yaparak yoluna devam eder. İdari sistemi istediği gibi değiştirebilir. Tayin ve
atamaları istediği gibi yapıyor. Bu yapı, parti devleti yapısıdır. Partili
Cumhurbaşkanının icraatlarını, yaptığı işlemleri denetleyecek bir mekanizma
yoktur. Canının istediğini yapar. Meclise ve yargıya da bu duruma, uzaktan
bakmak düşer. Partili Cumhurbaşkanı seçimle geliyor. Yardımcıları doğrudan
Cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor. Seçimle gelmiyorlar ama, seçimle gelen Cumhurbaşkanı
gibi yürütme gücünü kullanabiliyorlar. Yani milli irade rafa kaldırılıyor. Ey
milletim, bu çarpık düzenlemeye <<Evet>> denmez. <<HAYIR>>
demek vatan borcudur.
Kendilerini yok hükmüne düşüren bu anayasa düzenlemesine
kabul oyu veren milletvekillerini anlamakta zorluk çekiyoruz. İradeleri adeta
ipotek altına alınmış, yargılama ve irdeleme iradelerini bir kenara
bırakmışlar, vicdan ve akıllarını sanki kiraya vermiş gibiler. Meclise girerken
ettikleri yeminin zerresine bile uymamaktadırlar. Milli egemenliğin TBMM’nden
saraya taşınmasına rıza gösteren, onay veren milletvekillerini anlayamıyoruz..
Kanun yapma, hükümeti denetleme, hesap sorma ve gerektiğinde hükümeti düşürme
gibi yetkilerinizden hangi gerekçelere dayanarak vazgeçiyorsunuz? Sizin
yerinize bakanları seçen, bakanları denetleyen ve değiştiren, denetlemeyi
yapan, kanun yerine geçen kararname çıkaran, bir kişiye bu kadar sınırsız
yetkiyi nasıl verirsiniz? Bu anayasa düzenlemesine <<Evet>> diyen sizler, tarih huzurunda suçlu
sandalyesine oturacaksınız. <<HAYIR>> diyenler de milletin kalbinin
en müstesna yerinde yerini alacak, her zaman saygıyla anılacaklardır. Siyasi
ahlakın, siyasi namusun, siyasi edebin ortadan kalktığı bir dönemi yaşıyoruz.
Saat başı din ve imandan bahsetmenin sonucu böyle mi olmalı? Yüce dinimizin
güzel ahlakı da mı tükendi? İslam dininin güzel ve yüce değerleri kanun
teklifini görmeden, boş kağıda imza atmaya izin veriyor mu? Sahte oy
kullanmaya, oy kullanırken yalancı pehlivanlar gibi oyu göstererek kullanmak
ahlaki midir? Bu anlayışlar Cumhuriyetin kurucu değerlerini hırpalıyor, yok
ediyor. Bu yok ediliş, anayasa düzenlemesiyle tırmanışa geçti. Meclisteki
tartışmalarla yerle bir edilmek istenen yalnızca parlamenter sistem değildir.
Demokratik ve laik Cumhuriyet değerleri kökten depreme uğrayacaktır. İstibdat,
zafer kazanacaktır.
Yapılmak istenen anayasa düzenlemesi, ülkemizde yönetim
şeklini tamamen değiştirecek. Rejim değişikliğini getirecektir. Ülkemizde terör
can yakarken, vatandaş endişe ve tedirginlik içindeyken, şok saldırılarla ülkemiz
sarsılırken, ordumuz dağda bayırda ve yurt dışında terörle mücadele ederken,
şehit verirken, millet ekonomik sıkıntılar içinde kıvranırken, anayasa
düzenlemesini apar topar gündeme getirip toplumu germenin manası yoktur. Ülke
ateşin ortasına atılıyor. Toplum tarafından yeterince tartışılmadan,
değerlendirilmeden halk oyuna sunulan bu anayasa düzenlemesi uzlaşmayla ortaya
gelmiş olmuyor. Böyle bir düzenlemenin kabul edilmesi halinde, ülkede ciddi ve
telafisi mümkün olmayacak sorunları beraberinde getirecektir. Hukuk devletinin
ve demokrasinin ruhuna Fatiha okunacaktır. Toplum gerginlik içinde, yorgun ve
çaresiz haldedir. Maddi ve manevi fakirlik, kara bir bulut gibi çökmüş
insanlarımızın başına. Böyle bir halkı referandum için sandık başına götürmek doğru değildir.
Siyasilerin bu durumu vicdanlarına sormaları gerekmez mi? Vatandaşlarımız,
anayasa düzenleme tartışmalarını kaygı, endişe ve belirsizlik içinde
izliyorlar. Vatandaşlardaki gerçek algı; partili Cumhurbaşkanı (Başkan) diye
getirilmeye çalışılan tek kişinin insiyatifine bağlı ucube ve garabet
düzenleme, ülkemize felaket getireceğinden endişe duyuyor. Getirilmek istenen
bu sistem Meclisi böldü, ülkeyi kutuplaştırdı. Ülkemizin, çocuklarımızın ve
torunlarımızın geleceği karartılmaya yol açacak bir tuzakla karşı karşıyayız.
Mevcut anayasamızda Cumhurbaşkanı ayrımsız olarak bütün milletin birliğini
temsil eden en üst ve farklı bir kurumdur. Milletin bir bölümünün taraftarı ve
temsilcisi olamaz. Olursa, fiilen bölünmenin taraflarından biri olur. Her
yetkiyi şahsında toplayan partili Cumhurbaşkanı, giderek bir diktatör olur,
çıkar. Ülkeye huzur ve istikrar gelmez. Demokrasi ve hukuk sembolik olmaktan
öteye gitmez. Ülkede beyin göçü başlar. Ülkemizden yerli yabancı sermaye kaçar.
Ülkedeki bütün kurum ve kuruluşlar bir tek kişinin emrine verilirse, bu kurum
ve kuruluşların hafızası kaybolur. Atatürk diyor ki: <<Tek kişiye teslim
edilen ülkeler, yabancılar tarafından kolayca teslim alınır.>>
Akıl ve vicdan sahibi herkes, ülkenin, bu tür bir anayasa
düzenlemesiyle nereye sürükleneceğini biliyor. Herkesin; öğretmenin, askerin,
bilim adamının, hukukçunun, yazarın, gazetecilerin, emniyetçinin, iş adamının,
kısacası her vatandaşın içsel muhasebesini yaparak bu anayasa düzenlemesine
karşı <<HAYIR>> diyerek tavır koymalı ve dik durmalıdır. Milli
Mücadele’nin verilmesi, laik ve demokratik Cumhuriyet’in kurulması, devlet yönetiminin
tek kişiye verilmesi için yapılmadı. Bu anayasanın kabul edilmesi, Türkiye’ye
kıyamet kapılarının açılmasına yol açacaktır. Bunun için, bu ülkenin evlatları
olarak susmayalım, yapılmak istenen bu anayasa düzenlemesi yanlışlığına karşı
sesimizi yükseltelim. Duymayan kulaklara ulaşalım.
<<Ben mi kurtaracağım bu ülkeyi…>> diyerek
hiçbir şeyi umursamazlığa getirmeyelim. Yatınız, katınız, lüks arabanız,
bankalarda paranız olabilir. Bu durum sizi, anayasa değişikliği çalışmalarında <<HAYIR>>
demekten alıkoymamalıdır. Böyle bir hakknız yoktur. Yasama ve yargının elini,
kolunu bağlayacak bu anayasa düzenlemesine boyun eğmişlik yapılamaz. Söz konusu
olan yetkiler, hiçbir dönemde ve hiçbir şart altında hiçbir kimseye bugüne
kadar verilmemişti. Eğer bizler kulaklarımızı kapatır, kendi mutlu yaşantı
alanımıza çekilirsek, yapılmak istenen bu anayasa düzenlemesine karşı hukuk
kuralları ve yasalar içinde kalarak mücadele vermezsek, ülkeyi saracak olan
koyu karanlık gelir, bizi de bulur. TBMM’nde akıl tutulması yaşanıyor. İnşallah
bu tutulma halka giderken yaşanmaz, yaşanmamalıdır. Cumhuriyete ve demokrasiye
yönelmiş olan bu ayrımcı ve otoriter okların mutlaka halkımız tarafından
etkisiz hale getirilmesi kaçınılmazdır. Otoriter bir yönetim oluşturmak isteyen
zihniyetlere karşı dik durmaya devam etmeliyiz. Halkımızı aydınlatmalıyız.
Türkiye’nin felakete sürüklenmesine izin vermemeliyiz. Herbir insanımıza,
imkanlarımızın elverdiği ölçülerde, bu anayasa düzenlemesine <<HAYIR.>>
demenin bir vatan ve namus borcu olduğunu anlatmaya, aktarmaya ve insanlarımızı
bu konuda aydınlatmaya çalışmalıyız. Yoksa altı yıl sonra yüz yaşını idrak
edecek laik, demokratik ve çoğulcu değerlerle beslenerek bugüne erişmiş
Cumhuriyetimize yazık olacak.
Bu anayasa düzenlemesiyle yapılmak istenen değişiklikler
hayata geçerse TBMM’nin seçilecek partili Cumhurbaşkanının karşısında
bağımsızlığı kalmayacaktır. Çünkü herhangi bir durumda partili Cumhurbaşkanı
beğenmediği TBMM’nin çoğunluğunu değiştirmek için, hiçbir şarta bağlı
olmaksızın, istediği herhangi bir zamanda TBMM’nin ve kendisinin seçimlerini
yenileyebilir. TBMM’nin kararıyla her iki seçimin yenilenmesi ise daha zordur.
Çünkü bunun için, 600 olan milletvekilinin beşte üç çoğunluğu olan 360
milletvekilinin kabul oyu gerekir ki, bu da zor bir durumdur. Yapılmak istenen
anayasa değişikliğiyle yasama, yürütme, yargı güçlerinin Cumhurbaşkanında
birleşmesidir. Yani <<Kuvvetler birliği hükümeti sistemi>> ortaya
konulmuş oluyor. Bu durumda yasama organının ve yargı organının partili
Cumhurbaşkanı karşısında bağımsızlığı ortadan kalkıyor. Yani her iki organ
partili Cumhurbaşkanının kontrolu altına girecektir.Partili Cumhurbaşkanına
şartsız ve sınırsız bir şekilde, herhangi bir denetime tabi olmaksızın yetkiler
veriliyor. Böyle sınırsız yetkilerin tek kişiye verildiği hiçbir demokratik ve
çağdaş ülkelerde yoktur. Kuvvetler ayrılığı, kuvvetler birliğine dönüşerek
partili Cumhurbaşkanının emrine giriyor. Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde
anayasa olmaz. Böyle bir devlete <<anayasal devlet>> denilemez. 1789
tarihli Fransız? <<İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi>>nin 16.
maddesi diyor ki: <<Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler
ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa yoktur.>> Yani bir devlette
anayasanın olduğunu söyleyebilmek için, o devlette hem vatandaşların hak ve
hürriyetlerinin güvence altına alınması, diğer taraftan da o devlette kuvvetler
ayrılığının olması gerekir. Bu ikili bir devlette varsa, o devlette gerçek
anlamda bir anayasa vardır denilebilir. Ülkemiz, yapılan anayasal düzenlemesiyle
anayasal devlet olmaktan uzaklaşıyor.
Yapılmak istenen anayasal düzenlemelerle, kuvvetler ayrılığı
resmen ortadan kaldırılıyor. Vatandaşların hak ve hürriyetleri güvenceden
yoksun hale getiriliyor. Yasama, yürütme, yargı güçlerinin tek elde toplanması
hürriyetleri yok ediyor. Böyle bir sistemde, vatandaşlar güvence altında
olmazlar. Böyle bir anayasal düzenlemeyle hükümet sistemi değişecek, kuvvetler
ayrılığı ilkesi ortadan kalkacaktır. Anayasa da yok olacak. Bu düzenleme
iktidarı sınırlandırmıyor, vatandaşın temel hak ve hürriyetlerini devlet
karşısında korumayan bir garabeti ortaya çıkaracaktır. Görünüşte sözde bir
anayasayla karşı karşıya kalınacaktır. Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir
hükümet sistemi ile tanışmış olacağız. Güç zehirlenmesi, sınır tanımayan bir
durum alacaktır.
Bu genel bir anlatımdan sonra halk oylamasına sunulan
anayasa düzenlemesiyle getirilmek istenen değişikliklere bakalım. Bu
değişiklikleri yorumlayarak kısa bir biçimde özetlediğimizde, Türkiye’nin
gelecekte nasıl bir tehlikeli gelecekle karşı karşıya kaldığı ortaya
çıkacaktır. Ülkemizin nasıl kanun dışılığa, diktaya, tek adam otoriterliğine
teslim edildiği görülecektir.
Kuvvetler ayrılığı (yasama-yürütme-yargı) ilkesi
sonlandırılacak, kuvvetler birliği hayata geçirilecek. Kuvvet, yani güç bir tek
kişiye verilmesi, dikta rejimini yaratacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tek
adam iktidarına bırakılacaktır.
Cumhurbaşkanı kanun koyucunun yerine konuluyor. Devlet
yönetimini <<Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri>> ile düzenleyecek, yasa
çıkarılmasına ihtiyaç duyulmayacak. Devlet yönetimi tamamen tek kişiye
devrediliyor. Mevcut anayasamızda bu yetki, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu,
yani Başbakan ve Başbakanın başında bulunduğu Bakanlar tarafından paylaşılıyor.
Devleti yönetme sorumluluğu Bakanlar Kurulu’ndadır. Şimdiki anayasa
düzenlemesiyle yürütme yetkisi tek kişiye veriliyor. Dolayısıyla başbakan ve
bakanlar kurulu ortadan kalkıyor. Bakanlıkların azaltılmasına ya da
fazlalaştırılmasına partili Cumhurbaşkanı karar veriyor. Bakanları kendisi tayin
edecek ya da görevden alacak. Partili Cumhurbaşkanının başkanlığındaki yürütme,
yani Bakanlar Kurulu, TBMM’ne karşı sorumlu olmayacak. Partili Cumhurbaşkanının
emrinde bir sekreterya olacak. Ona karşı sorumlu olacak. Cumhurbaşkanı hiçbir
güç tarafından denetlenemeyecek ve hesap sorulmayacak. Hesap sorulma yolları
kapandığı gibi, yargılanması mümkün olmayacak. 600’e çıkarılan meclisin üçte
iki çoğunluğu olan 400 milletvekilinin oyuyla ancak yüce divana
gönderilebilecek. Bu rakamın bulunması hiç mümkün olmaz. Yani Cumhurbaşkanı,
yardımcıları ve bakanlarının yargılanmaları imkansız hale getiriliyor.
Cumhurbaşkanının ve bakanların denetlenmeleri ortadan
kalkıyor. Denetleme yapacak herhangi bir organ, bir yol ve yöntem yok. Meclisin
güvenoyu ya da gensoru verme yolları kapanmıştır. Yargı üyelerinin çoğunluğunu
partili Cumhurbaşkanı belirleyecek. Yargıda tek söz sahibi, seçimle gelen partili
Cumhurbaşkanı olacak. Yürütme erkinin meclise karşı sorumluluğu olmayacak.
Meclisin denetim yetkisi son bulacak, milletvekillerinin etkinliği yok
edilecek. Partili Cumhurbaşkanı tek sorumlu ve yetkili olacak. Bakanlar Kurulu,
Cumhurbaşkanına hizmet eden memurlara dönüşecek. Devlet, Meclis’ten çıkacak
kanunlar yerine partili Cumhurbaşkanının çıkaracağı kararnamelerle yönetilecek.
Yani Partili Cumhurbaşkanı Meclis yerine kanun yapıcısı ve uygulayıcısı olacak.
Cumhurbaşkanı çıkaracağı kararnamelerle devlet kurum ve kuruluşlarını dilediği
gibi düzenleyecek, kapatabilecek ya da yenilerini açabilecek. Partili Cumhurbaşkanının
siyasi partilere eşit mesafede durması mümkün değildir. Her imkanı, başında
bulunduğu parti yararına kullanacaktır. Tarafsız olamayacaktır. Ülke, parti
devletine dönüştürülecektir.
Cumhurbaşkanı, hiçbir gerekçe göstermeden, Meclisi feshedebiliyor. Yani
yürütme, yasamanın üstünde baskı kurabiliyor. Halbuki Meclis, Cumhurbaşkanının
360 oy çoğunluğuyla görevine son veriyor ki, 360 rakamını bulmak çok zordur.
TBMM’nin yetkisi ve etkisi ortadan kaldırılıyor. Gensoru ve
güvenoyu denetim mekanizmaları elinden alınıyor. Yürütme organının üzerinde
hiçbir etkili denetim gücü kalmıyor. Vatandaşın sorunlarını çözecek
milletvekillerinin etkinliği yok ediliyor. Tek çözüm, tek sorumlu ve temsil
noktası partili Cumhurbaşkanı oluyor. Yargı tamamen partili Cumhurbaşkanının
güdümünde olacak. Bir sopa gibi kullanılacak. Bütün yargı mensuplarının bağlı
olduğu kurum olan Hakimler ve Savcılar Kurulu, tamamen partili Cumhurbaşkanının
siyasi anlayışına göre şekillenecektir. Anayasa Mahkemesi de aynı konuma
gelecektir. Cumhurbaşkanına kararname
çıkarma yetkisi verilmekle bölgesel yapıların kurum ve kuruluşlarında
düzenlemeler yapılmasının, federasyona geçiş hazırlığı düşüncesinin gündeme
gelmesinin endişesi doğacaktır. Üniter devletin tehlikelerle karşılaşması
kaçınılmaz olur.
Yapılmak istenen yeni anayasa düzenlemesi ülkeyi yıkıma,
milli felakete sürükleyecektir. Siyasi ve kişisel bir akıl tutulması,
Türkiye’yi sosyal, siyasal, kurumsal, hukuksal bir karanlığın kucağına
atacaktır. Bunun için anayasa referandumunda <<Hayırda hayır vardır.>>
diyerek <<HAYIR>> diyelim. Bölücülüğe, yoksulluğa, yolsuzluğa,
hukuksuzluğa, kandırmaya, dolandırmaya, ayrışmaya ve bölünmeye, diktaya,
aldatmaya, laik ve demokratik sistemin sarsılmamasına <<DUR…>> demek
için bu anayasa düzenlemesine <<HAYIR>> diyelim. İnancımız odur ki,
Türk Milleti aklını ve vicdanını kaybetmemiştir ve kiraya vermemiştir. Zulüm
ile abad olmaya çalışanlara yol vermeyecektir. Milli Mücadele ve milli irade
ruhuna hıyanet etmeyecektir. Türkiye’yi çağdaş değerlerden, demokrasiden
uzaklaştıracak bir Saddam, bir Kaddafi, bir Hüsnü Mübarek, bir Esat
yaratmayacaktır. Ülkemizi Ortadoğu diktasına götürecek bir anayasa
düzenlemesine <<HAYIR…>> diyecektir.
<<HAYIR>> diyerek yükselecek bu aziz milletin gür sesi, topluma
giydirilmeye çalışılan kapkaranlık şalı yırtıp atacaktır. <<HAYIR…>>
diyecek bu yüce milletin sağduyusu galip gelecektir. Büyük Türk Milleti’nin
hanedanlıktan (padişahlık-sultanlık) kurtulup Cumhuriyet ve demokrasiye
ulaşmasının haz ve mutluluğunu gölgeleyecek anayasa düzenlemesine <<HAYIR…>>
diyecektir. Milli iradeyi ve milli egemenliği ortadan kaldıracak, ülke
yönetimini diktaya götürecek bir siyasal sisteme Türk Milleti yol
vermeyecektir.
Yüce Türk Milleti binbir yokluk içinde Büyük Atatürk’ün
önderliğinde verdiği Milli Mücadele sonunda laik ve demokratik Cumhuriyeti
kurdu. Kanla, irfanla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran bu aziz millete
sesleniyoruz: Devletin varlığını ve bağımsızlığını gözetmeye, vatanın ve
milletin bölünmez bütünlüğüne sahip çıkmaya, milletin kayıtsız ve şartsız
egemenliğini korumaya çağırıyoruz. Tek
kişi rejimine, dikta yönetimine <<HAYIR…>> demeye davet ediyoruz.
Laik ve demokratik Cumhuriyeti ve milli egemenliği diktatörlüğe ve monarşiye,
üniter devleti federasyona ve bölünmeye, yargı bağımsızlığını ve hukukun
üstünlüğünü adaletsizliğe, denge ve denetimi kuralsızlığa ve sorumsuzluğa
tercih etmeyin. Tarihi geçmişimizin bakan gözleri, şehitlerimizin ve milli
kahramanlarımızın vebali omuzlarınızdadır. Ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği
elinizdedir. Kullandığımız oy Seyit Onbaşı’nın omuzladığı top güllesidir. Nene
Hatun’un taşıdığı mermidir. Sütçü İmam’ın dudaklarında duadır. Çanakkale’de
yatanların son nefesidir.>> Bu seslere kulak vererek yapılmak istenen
anayasa düzenlemesine <<HAYIR…>> deyiniz.
<<Milli egemenlik , hiçbir mana, hiçbir şekil ve
hiçbir renkte ve işarette ortaklık kabul etmez. Kuvvet birdir ve o milletindir.
Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.Bugün bütün cihanın milletleri yalnız
bir egemenlik tanır: Milli egemenlik. Türk Milleti mukadderatını Büyük Millet
Meclisi’nin kıyafetli ve vatanperver eline tevdi ettiği günden itibaren
karanlıkları sıyırıp kaldırmış ve ümitleri boğan felaketlerden milletin
gözlerini kamaştıran güneşler ve zaferler çıkarmıştır. Arkadaşlar! Türkiye
Devleti’nde ve Türkiye Devleti’ni kuran Türkiye halkında diktatör yoktur ve
olmayacaktır. Bütün cihan bilsin ki artık bu devletin ve bu milletin başında
hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli
egemenliktir. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve
varlığıdır.>> Aziz Türk Milleti, büyük devlet adamı, Türk Devleti’nin
kurucusu, ümmetten millet yaratan Atatürk’ün bu sözlerine kulak verelim.
Kalbinizi, vicdanınızı ve varlığınızı ortaya koyarak, milli egemenliğimizi
TBMM’den alıp bir kişiye devredecek olan bu anayasa düzenlemesine yüksek sesle <<HAYIR…>>
diyelim. Beyninin ve kalbinin derinliklerinden gelecek <<HAYIR…>> sesinin
ihtiyaç duyacağı kuvvet ve kudret, damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur.
Bir hususu önemle belirtmek istiyoruz: Hangi partiden, hangi
siyasi görüşten partili Cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin, kişiliklere asla
karşı olmaksızın; devlet yapısının yara almaması, yasama-yürütme-yargı erkinin
etkisiz hale getirilmemesi, devlet kurum ve kuruluşlarının bir partinin ya da
bir ideolojinin tekeline girmemesi, parlamenter sistemin daha da
güçlendirilmesi, insanlarımız arasına ayrılık ve bölünme tohumlarının
ekilmemesi için <<HAYIRDA HAYIR VARDIR!...>> hayır var demek milli
bir görevdir.
Toplumsal Düşünce Derneği olarak 07.01.2017 tarihinde
aldığımızı Genel Yönetim Kurulumuzun 189 Sayılı kararıyla, Aziz Türk
Milleti’ne, <<HAYIR…>> diyen sesimizi arz ediyoruz. En derin
saygılarımızla.
Avukat Fethi BOLAYIR
TOPLUMSAL DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL BAŞKANI
TOPLUMSAL DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL BAŞKANI